19, denemek

4.8K 648 380
                                    

slm, yeni bölüm

dün yarın üç tane sınavım var çıktıktan sonra keşke tyb yeni bölüm gelse bn de okusam diyen fıstığa ithaf ediyorum bu bölümü

iyi okumalarr!!!

☆☆☆

babalarımız olası bir nikah tarihi hakkında konuşurlarken söz alarak konuşan minho'yu dinliyordum. nikah dairesinde tanıdıklarının olduğundan ve biraz zorlarsa tarihi öne çekebileceğinden falan bahsediyordu. pek de dinlemiyormuşum onu anladım, daha çok izliyordum. gerçekten çok yakışıklı olmuştu, ağzımın suyunu akıtmamak için zor tutuyordum kendimi.

yaklaşık iki üç ay önce minho'ya böyle enayi olacağımı söyleseler götümle gülerdim. hayat da bana götüyle gülüyordu şimdi.

"çocuklar nasıl mutlu olacaksa öyle olsun canım, ha geç ha erken fark etmez ki" dedi annem erkeklerin arasına girerek. "zaten birlikte yaşıyorlarmış bir senedir, evlenmişler evlenmemişler bir şey değişmiyor ki"

"tabii devir değişti" güldü eun teyze. "ilişkiler evlenmeden birlikte yaşamaya evrildi. insanlar neden evlenir? aynı çatının altında bir ömür birlikte yaşayabilmek için. hiç olmazsa evleniyorlar, o yönden bakmak lazım"

seungmin kıkırdadığında dudaklarımı birbirine bastırıp kolunu dürttüm. "ev arkadaşı kavramı sohbetten ayrıldı şu an"

"sussana" dedim dişlerimin arasından. omuz silkti. bakışlarımı odanın içerisinde gezdirirken changbin hyung'un seungmin'e bakışlarını fark ettim ve gözlerimi kıstım. 

çöpçatan jisung birazdan aramızda olacaktı.

"hayırlısı olsun oğlum, erkene çekebilirseniz ne ala" dedi babam minho'ya gülümseyerek. minho da gülümseyip bana döndüğünde göz göze geldik. ama benim yine kalbim kırıldığından minho da bunu anladığından yüzündeki gülümseyiş yavaş yavaş silindi. babamlar ciddi konuları bırakıp beyzboldan muhabbete girdiklerinde seungmin heyecanla ayağa kalkıp yanlarına gitti. büyük ihtimalle bütün gün bu konunun açılmasını beklemişti. zamanında babam belki benimle hiç olmazsa bu konu hakkında birkaç kelam eder diye beyzbola merak salmıştım ama yine yaranamamıştım. ağzımla kuş tutsam yine yaranamazdım ben babama.

"ben su içeceğim istiyor musunuz?" dedim benimkilere bakıp ayağa kalkarak. jeongin chan hyung'a bakıp erimekle meşgul olduğundan kafasını iki yana salladı, hyunjin ve felix de kafalarını iki yana sallarlarken felix bana üzgün bakışlarını gönderiyordu. ailemle aramın nasıl olduğunu en iyi o bilirdi ve bütün kore milli takımını ezbere saydığı için seungmin'e parlayan gözlerle bakan babamın kalbimi yüzlerce parçaya ayırdığını da iyi biliyordu. ben de kore milli takımını ezbere biliyordum ama babam bana hiçbir zaman böyle bakmamıştı.

salondan çıkıp nutfağa doğru yürüdüğümde arkamdan gelen adım sesleriyle arkama döndüm. minho geliyordu.

"noldu?" kafamı iki yana salladım. "bir şey mi istiyorsun? ben getiririm sen içeri geç"

"illa bir şey olması mı gerekiyor?" kaşlarını çattığında dudağımı sarkıttım. "yani, sanırım?"

mutfağa girip tezgahın etrafında yürüdüm ve sürahiyi kendime doğru çekip bir bardak su doldurdum. minho kendisine sandalye çekip oturmuştu.

"gerçekten yakışmış üstündekiler, güzel olmuş." titreyen elimi saklamaya çalışarak bardağı iki elimle kavradım ve hiç de susamış olmamama rağmen kana kana içtim doldurduğum suyu. bu neydi şimdi?

"ne yani, şakacıktan mı söylemiştin girişte?" bardağı dudaklarımdan çekip nefes nefese baktım minho'ya. dudaklarımın kenarından süzülen bir damla suya bakışları kaydığında hızlıca ağzımı sildim. yine paniklemeye başlamıştım.

treat you better | minsung (✓)Where stories live. Discover now