10, lunapark

4.9K 710 615
                                    


nasılsınız?? umarım iyisinizdir.

treat you better büyüdü birden. çok mutluyum. okuyan ve destekleyen herkese kocaman öpücükler.

sizi seviyorum.

iyi okumalar<3

~~~

bir fıkra var, herkes bilir mi bilmiyorum o yüzden yine de anlatacağım: bir gün bir palyaço varmış herkesi güldürürmüş sonra bir gün bir adam çok ağlama şikayetiyle doktora gitmiş doktor demiş ki şehirdeki palyaçoya git o seni iyileştirir adam da demiş ki o benim.

bu fıkradaki palyaço gibi hissediyorum kendimi. felixlerin evindeki o günden beri kelimenin tam anlamıyla keyfim yok. neredeyse çeyrek asırdır arkadaşınız olan bir insanın denizleraşırı bir yere taşındığını düşünün. onlar burada yaşıyorlarken bile zar zor görüşürken başka bir ülkeye taşındıklarında artık yüz yüze görüşmemiz imkansız hâle gelecek. kızamıyorum da keyfi olarak gitmiyorlar, ikisi de mimar olduklarından orada yeni bir projeye atanmışlar. keyfi olsa da kızabileceğim sanki, herkes kendi hayatıyla fazlasıyla meşgul. ben bile öyleyim. ne diyebilirim ki anca ağlarım. birkaç gündür yaptığım gibi.

saatlerdir içinde olduğum için bütünleştiğimi düşündüğüm yatağımdan kaldırdım kendimi. sürahimdeki su bitmişti ve anca bu kadar dayanabilmiştim susuzluğa. böbreklerim beni tekmeliyormuş gibi hissediyordum. odamın kilidini çevirip dışarı çıktım ve yavaşça merdivenleri inmeye başladım. mutfağa girdiğimde fark ettim ki uzun zamandan sonra bu kadar toplu görüyordum mutfağı. hyung dağınıklığımdan bıkıp kendi toplama kararı almış galiba. bazen gerçekten çekilmez bir insan oluyorum evet ama hyung da geçinmesi kolay bir insan değil. idare ediyoruz işte bir şekilde birbirimizi.

hazır mutfağa inmişken kahvaltı da aradan çıksın dediğim için, saat öğlen üçte kolay kolay benim gibi kahvaltı yapanı bulamazsınız, mısır gevreğime koymak için süt ısıtıyorum. evet, benim kahvaltı anlayışım mısır gevreğinden ibaret. kahvaltı kültürüm yok ne yapabilirim?

içine süt koyduğum elektrikli cezve ötmeye başladığında prizden çektim ve ısınan sütü mısır gevreğimin üstüne döktüm. hiç iştahım yoktu ama bir şekilde hayatta kalmam gerekiyordu. ayrıca midemden gelen korkunç seslerin de susması gerekiyordu artık. bazen sırf karnım daha fazla guruldamasın diye yemek yiyordum doğru.

mısır gevreğimi elimdeki kaşıkla karıştırırken mutfak kapısından gelen sesle irkildim. minho hyung kapıya çarpmıştı ama bilerek çarpmış gibiydi. aksi takdirde her zaman orada duran kapıya nasıl çarpabilirdi bilmiyorum. evde olduğunu da yeni fark ettim. o kadar sessiz hareket ediyor ki bazen korkuyorum.

"senin niye kaç gündür moralin bozuk?" dedi elindeki stres topunu bana fırlatarak. topu havada tuttum ama geri atmadım. oyun oynayacak havamda değildim. "neden soruyorsun daha çok bozmak için mi?"

"ah, ben de fabrika ayarlarına ne zaman döner diyordum. çok bile dayandın." dedi minho hyung gözlerini devirerek. karşıma geçip mısır gevreği yediğimi görünce ofladı. "daha geçen gün sütten zehirlenmedin mi sen?"

"belirli periyotlarda sütten zehirlenmekten zevk almıyorum hyung. tarihine baktık herhalde."

"doğru, sütten bir kere ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş." ağırca salladı kafasını. alayla güldüm.

"bazen gerçekten kıraathanelerden çıkmayan tütünden bıyıkları sararmış yaşlı amcalar gibisin"

"yaşıma mı laf atıyorsun sen?" gözlerini kıstı. bunu kastetmemiştim ama bir kere eşeğin aklına karpuz kabuğu sokarsanız kolay kolay çıkaramazsınız. "hatırlatırım yalnızca iki yaş büyüğüm senden"

treat you better | minsung (✓)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz