38, aşkın ateşi

2.9K 395 161
                                    

siz var ya bnm kiymetimi bilmiyonuz hayalet okuyucularim cok uzuluyorum💔💔

iyi okumalar

☆☆☆

"jisung ne oldu?" hıçkırarak ağlamaya başladığımda felix yanıma gelip kollarını vücuduma sardı. sakinleşmeye çalışıyordum ama beynim yüzlerce felaket senaryosunu birden üretiyordu ve nefes alamıyor gibi hissediyordum.

"hey, hey. gözlerime bak tamam mı?" felix omuzlarımdan tutarak göz yaşlarımı sildi ve gözlerime bakmaya çalıştı. ama felix'in göz yaşlarımı her silişinde yerine yenileri ekleniyor ve görüş alanım bulanıklaşıyordu.

"ne olduğunu sakince anlatır mısın? minho hyung aradı sanırım?"

"evet, ben de açtım" hıçkırıklarımı dizginlemeye çalışarak nefeslerimi düzene sokmak için uğraştım. "telefonun arkasında başka bir adam konuştu ve ben lee jisung muyum diye sordu. ben de duyacağım şeyden korkup telefonu kapattım." ağlamam tekrar ağırlaştığında hyunjin sırtımı sıvazlamaya başladı. etraftan gelip geçenler sanki ortada büyük bir drama dönüyormuş gibi dönüp bana bakıyorlardı ama umursadığım son şey bu olabilirdi.

"şöyle yapalım" seungmin yere çökerek dizlerime tutundu. "tekrar arayalım ve ne olduğunu öğrenelim. hatta ben arayım, ister misin?" kafamı sallayarak telefonumun kilidini açtıktan sonra seungmin'e uzattım. seungmin minho'nun ismine tıklayıp telefonu kulağına götürdü ve ayağa kalktı. dudaklarımı dişleyerek seungmin'i izlemeye başladım. hana gittiği yerden elinde bir şişe suyla yanıma dönüp suyu bana uzattı.

"alo? merhaba, kiminle görüşüyorum?" seungmin konuşmaya başladığında su şişesini dudaklarımdan uzaklaştırdım. seungmin etrafımda daireler çizerek dönmeye başladı.

"ah anladım, biz de kötü bir şey olduğunu sanıp endişelendik" seungmin gözlerini devirerek yanıma geldi ve telefonu işaret etti. "minho hyung telefonunu kaybetmiş adliyede. bulmuşlar ve en son seninle konuştuğu için seni aramışlar. telefonu ne yapalım veya nasıl ulaştıralım diye soruyorlar." omuzlarımı düşürüp kafamı yanımda oturan hyunjin'in omzuna yasladım.

ben de bir an lee jisungla mı görüşüyorum diye telefonu açtıklarında korkmuştum. genelde hastanede hasta yakınlarını tıpkı bu şekilde ararlardı çünkü.

"güvenliğe versinler, alır oradan" seungmin söylediklerimi tıpkı tekrar ettikten sonra teşekkür ederek telefonu kapattı. en az benim kadar onlar da endişelenmişlerdi.

"aklım çıktı yemin ederim" hana gözlerini büyüterek kendini luna'nın yanına attı. "telefonu nasıl açmışlar ki?"

"telefonunda şifre yok" dedim derin bir nefes alarak. kendimi bir anda aşırı sıkmaktan kaslarım ağrımıştı.

"benim bu eniştem süper zeka ya" hana uzanıp kolunu cimciklediğimde cırladı. gülmeye başlayan seungmin'e susması ve hana'yı şımartmaması için ters bir bakış attım.

"yalan mı? ya biri çalsaydı telefonu, şifresiz olur mu hiç?"

"şifreli olunca çalmıyorlar mı?" luna lafı ağzımdan aldı. ama gülerek söylediği için söyleyeceklerimi yumuşatmıştı. omuz silkti hana.

"jisung!" minho tam karşıdan, arkasında chan hyung ve jeonginle bağırdığında ayağa kalkıp ona doğru yürümeye başladım. koşarak yanıma gelip beni kollarının arasına aldığında tekrar hayat bulmuş gibi hissediyordum. minho'nun kollarının arasında benim yaşam damarlarım can buluyor, solmuş bahçem tekrar çiçek açıyordu.

"telefonumu kaybettim adliyede ama bulamadım bir türlü. yolda chan hyung ve jeonginle karşılaşınca jeongin kesin biliyordur nerede olduğunu dedim."

treat you better | minsung (✓)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن