41, piknik pt2

2.6K 353 254
                                    

arkadaşlar nolur yorum yapın o kadar okuma alıyo kitap yorumlara bakıyorum alakasız derecede az😾😾

iyi okumalar!!!

☆☆☆

minho'yla ellerimizi geçirmiş yürürken herkesin büyük yaprakları olan yaşlı bir çınar ağacının altında bir arada oturuyor olduğunu görmek tarif edemeyeceğim şekilde huzur vericiydi. bizden önce arkadaşlarımızın yanına ulaşmış olan kızlar çoktan gölgeye kurulmuş ortaya konulan yiyeceklerden yiyorlardı.

"hiç gelmeseydiniz" minho ona kaş göz yapsa da alayla konuşan seungmin için çok geçti. pişmanlığı saniyesinde yüzüne otururken gözlerini kapattı.

"çok özür dilerim haşmetmeapları. af buyrunuz, sekiz aylık hamileyim ya hani, anca bu kadar hızlı gelebildik. sizi de beklettik ama tüh ya, nasıl yapsak ki?" ben ciyaklarken hyunjin gülerek yanını pat patladı.

"gel otur da bir şeyler ye. yemek yiyince sinirin geçer belki"

"sen ne demeye çalışıyorsun bana?" elimi belime atarak hyunjin'e ters bir bakış attım. ağzını açmaya yeltendi ki felix elini onun ağzına bastırdı. "bir şey demeye çalışmıyor canım, konuşuyor işte öyle boş boş. gel de otur, yorulmuşsundur." minik adımlarla yürüyüp hyunjin'in yanındaki mor mindere çöktüm. ne kadar yorulduğumu o zaman anladım, artık beş dakika yürüyünce bile sırt ağrılarım baş gösteriyordu. seungmin ve hyunjin'e söylenmeye devam etsem de bütün arkadaşlarıma tek tek sarıldım ve ayaklarımı üstüne papatya charmları taktığım beyaz crocslarımdan kurtardım.

"belim ağrıyor" konuşmaktan yorulup sızlandığımda minho bana merhametle dolu gözleriyle bakıp belimi sıvazlamaya başladı. öne doğru eğildim.

"terlemişsin" hyunjin çalışan pilli fanını bana doğru tutsa da arkada minhoyla göz göze gelmiş olacak ki kendine geri çevirdi. yorgunca seungminden sepetimizden çıkartıp bana uzatmasını rica ettiğim minho'nun peynirli poğaçalarını çiğnemeye başladım. hâlâ sıcak ve yumuşacıklardı.

"meyve suyu? taze sıkılmış?" luna iki buçuk litrelik şişesini kaldırdığında ben de dahil olmak üzere hepimiz bardaklarımızı ona uzattık.

"yattığın yerden yeme güzelim" minho terden alnıma yapışmış saçlarımı arkada birleştirip felix'in uzattığı pembe tokayla küçük bir topuz yaptı. ensemdeki saçlar toplanmıyordu ama önüm açılmıştı. biraz da olsa ferahladığımı hissettim.

"tamam, biraz dinleneyim öyle yerim" kocamın dizlerine kafamı koyup ellerimi karnımda birleştirdim. gölgede olduğumuzdan git gide rahatlıyordum, felix kucağına doğru uzattığım bacaklarıma masaj yapmaya başladığında gözlerimi kapattım.

"doktor belirli bir tarih verdi mi doğum için?" chan hyung merakla sordu. ben kendimi cevap vermek için çok tembel hissediyordum, neyse ki benim yerime minho konuştu.

"eylül'ün dokuzu" gözlerim açık olmasa da sesinden gülümsediğini anlayabiliyordum.

çok tatlıydı.

"sağlıkla gelsin de" ağzı dolu olan changbin hyung konuştuğunda kıkırdadım. "umarım"

"hâlâ bir isim bulamadınız mı?" jeongin merakla sordu. "hayır" işaret parmağımı iki yana salladım. "doğduğunda vahiy olarak iner umarım ismi"

"neden bu kadar zor ki sizin için bir isim bulmak?" tek gözümü açıp hyunjin'e baktım. "benim çocuğum olsa ismi bellidir mesela"

"öyle mi?" felixle aynı anda konuştuk. bütün bu süre zarfınca sessizce bizi dinleyen hana kahkaha atmaya başladı. "dokuz ay sen taşıyacaksın herhalde karnında ismini sen vereceğine göre?"

treat you better | minsung (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin