2.1

6.4K 219 23
                                    

Harfler seyrelip, noktalar artarken son satırları parmak uçlarımla takip ettim, sanki onun dokunduğu her şeyi tenimde gezdiriyor, içime çekiyordum. O, buraya kadardı. Odysseia'nın son satırından, son kelimesinden daha ileri gidemezdi. Bana yeni kitaplar alamaz, güzel cümleler kuramaz ve tekrar dokunamazdı. Bana tekrar İntihar'ı, Annabel Lee'yi okuyamazdı. Kalbimin üzerindeki ağırlık kuvvetlendi, genişledi ve üç parmaklı el halini alıp göğüs kafesimle beraber kalbimi avuçladı. Acıdı. Yüreğim, tenim... Onun izlerini taşıyan her yerim acıdı.

İki damla süzüldü yanaklarımdan, birisi "mutlu" diğeri "gürültüyle yıkıldı" kelimesinin üzerine. Kirpiklerimi kırpıştırdım, gözyaşlarımı geri itmek için için yüzümü çevirdiğim tavanda bile o vardı. Gözlerimdeki yanma arttı, bir işe yaramadı aksine daha da parçalandı. Yarayamazdı, içimde biriken volkanı daha da alevlendirirdi. Mutluyduk, sessizce yıkıldık.

Kitabı kapatıp yarısı içilmiş buz gibi kahve bardağının yanına bıraktım ve avuç içlerimle yanaklarımı kuruladım. O, yoktu. Alışmam gereken şeylerin başında bu geliyordu. Hazmetmem gereken tek şey onun acısıydı. Sindirmem gereken onun yokluğuydu. Yapamıyordum. Her bir zerrem onun için ağıt yakarken ona sırtımı dönemiyordum. Onun acısını unutamıyordum. Bu ihanete cürret edemiyordum, nasıl yapardım ben bunu? Bu kadar kısa sürede nasıl silerdim? Nasıl silebilirdim bir avuç içi seyrek taşlar dolu anılarımızı?

Ondan geriye kalan zerreler içimde çığ gibi büyüyen yokluk hissi ve acının vurduğu fırtına beni oradan oraya savuruyordu. Hiçbir şeyin onu benden almasını istemiyordum oysaki. Her şeyiyle bende kalsın istiyordum. Bencillikti bu yaptığım, onu peşimden sürükleyip ölümüne sebep olduktan sonra bana kalmayan her şeyini istiyordum. Ben değil miydim ona sırtımı dönmüş, avuçlarındaki ellerimi ondan sakınmış olan? Onun için sızlayan dudaklarımı, ruhumu, bedenimi ondan esirgeyen ben değil miydim? Tüm bunları kaybolan duygularımın, hislerimin alıp gitmesine izin vermiştim. Pişmanlık dolu gecelere, özürler dolu satırlara, saatlerce gözyaşı dökmeme izin var mıydı?

Uyuşan ayaklarımı kalçamın altından çıkarıp koltuktan aşağı sarkıttım. Zaman en iyi ilaçtır, diyenlere inat acı daha da belirgin bir hale geliyordu. Orada gittikçe büyüyen iltihaplı bir yara vardı. Kabuk tutsa da, düzelmesi mümkün olmayan yaraydı. Zaman, iyileşmek için en iyi ilaç değildi aksine insanı öldürmek için üretilmiş en iyi ilaçtı. Zaman, en iyi işkenceydi. Kabuk tutan yaralarınızı soyup sizi yeniden ayazın ortasına bırakabilecek ızdırap dolu kara, boğucu bir kutuydu.

Tepemde sımsıkı topladığım saçlarımı açarken saç diplerimdeki ağrı kendini ferah hisse bıraktı, saçlarım yeniden nefes alıyor, hayatı tadıyordu. Tokayı komodinin üzerine bırakıp yatağa kıvrıldım. Omurgam yavaş yavaş yumuşak yatağın şeklini alırken gözlerim sızladı. Tek istediğim oydu. Benim gibi tüm hislere yabancı bir kızın istediği onun gibi birisiydi. Onun yarattığı sarhoşluğa , uyuşukluğa, sevince ve zamana ihtiyacım vardı.

5.15

Saate bakmak gereksizdi, aynı günlerden biri başkasını yaşayacaktım. Ölümü netleşmiş bile olsa uyanacak, iyi bir haber için telefonu elimden düşürmeyecek, arama ihtimaline karşılık telefon görüşmelerimi hep kısa kesecektim. Daha az uyuyacaktım hep, sanki birazcık uykuya teslim etsem geldiğini hissedemeyecektim. Sanki kendimi uykuya derinlemesine kaptığım o birkaç dakikada beni uyandırmaya kıyamacak ve geldiği gibi gidecekti. Yapmazdı. Bana sırt dönüp bir kez daha ellerimin arasından kayıp gitmezdi yine de ben gerekirse nefes alışverişim bile durduracaktım bahçeye attığı ilk adımı duyabilmek için.

5.16

Gözlerimi kapatmak o kadar da ürkütücü gelmiyordu, biliyordum ki gözlerimi kapattığım anda yanımda belirecekti. Odamın kapısını aralayıp kedi gibi usul adımlarla bana doğru yürürdü. Yüzündeki mutlak gülümseme solmadan ceketini kollarından sıyırıp birkaç dakika önce kitap okuduğum koltuğun üzerine koyardı.

Sana Ait | Vincent Serisi 2Where stories live. Discover now