2.29

2.2K 192 5
                                    

Ahşap tırabzanlara yaslanıp Brandon'a baktım. Son basamakta durdu "Bir şey mi isteyeceksin?" diye sordu.

"Amber kalmamızı istiyor. Mazereti çocukça ama kalabilir miyiz?" diye sordum.

"Ne kadar sürecek?"

Amber "En fazla üç-dört saat," dedi. Brandon düşünceli bakışlarını bana çevirdiğinde gülümsememi genişlettim. Başını aşağı yukarı sallayarak onayladı.

"Teşekkür ederim," dedim.

Son basamağı inip kolunu belime dolarken "Teşekkür etmek için fazla önemsiz bir durum," dedi ve beni sırıtarak önümüzde salına salına yürüyen Amber'in arkasından salona çekti. Koltukların üzerinde gördüğüm iki sarışın kızın ortasındaki esmer adam, biraz önceki Afro-Amerikan, Amber ve Ren vardı. İkimizin göz göze gelmesi ve birbirimizi fark etmemiz aynı saniye içinde olmuştu, kaçacak deliğim yoktu ya da biran önce üretebilecek bir mazeretim.

"Hey, Andrea!" dedi coşkuyla. Brandon'a biraz daha sokulduğumda bana doğru bir adım atmakla kaldı "Bayağıdır ortalıkta yoksun,"

"İşler falan," dedim.

"İyi gördüm seni,"

"Memleket havası yaradı," diye kısa kestim. Ren'den hiçbir zaman hoşlanmamıştım, onunla çıkmış olmamı hala isimlendiremiyordum ancak kesinlikle ona şans vermekten yana değildim. Benim arkadaşlık kurmak isteyeceğim tiplerden değildi.

Ahşap sehpanın önündeki mindere otururken sarışın, ince dudaklı kızın bakışlarını Brandon'a kenetlediğini gördüm. Aç bakışları Brandon'ın gerilen kol kaslarında, boynunda ve benim bile bakmaya cesaret edemeyeceğim noktalarında arsızca dolandı. Eğer Supermen olsaydım kızın iri kahverengi gözlerinin yerinde iki siyah boşluk kalmış olurdu. Belki de beyni arkasındaki yağlıboya köy manzarasına bulaşır, bal rengi ahşaplar kanıyla kızıla boyanırdı. Kan görmek istemiyordum, evet ancak o kızın kanını kendi ellerimle akıtmak, her damlasının parkelerin üzerinde sağa sola yayılmasını izlemek bana zevk verirdi.

Sarışın yoğun bakışlarıma karşı direncini sağlam tutamadı, bakışları bana kaydığında yüzündeki haz ifadesi saniyeler içinde asırlık buz kalıbı gibi dondu kaldı. Nasıl baktığımı bilmiyordum ancak Supermen ile aynı etkiyi yaratmıştı, sevmiştim yine de ben Batman takımındaydım.* (Adaletin Şafağı'na gönderme yapıyor)

"Brandon, bira uygun mudur?" diye sordu Amber. Göz ucuyla sarışını göz hapsine almıştım. Bir yandan Brandon'ın bacağına yaslanmış onu izliyor diğer yandan da sarışının bakması için uygun zamanı kolluyordum.

"Viski, dün akşamki güzeldi."

"Tamamdır. Andrea?"

"Bir şey içmeyeceğim," dedim. Amber bardan viski kadehi alıp dedemin favori viskisini raflarım en arkasından indirdi. Dedem viskini çok nadir Max ile paylaştığını görmüştüm. Oldukça yıllanmış ve nadide bir parçaydı. Özel üretimdi, üreticisi otuz yıl kadar önce öldüğü için son şişeleri büyük bir özveriyle azar azar tüketiyordu.

Amber kadehi Brandon'a uzatırken "Bir kadeh," dedi.

Sarışınların ortasında oturan ince yapılı ancak geniş omuzlu ve uzun esmer çocuk plastik bardağını uzatarak "Bana da versene," dedi.

Amber ona alaycı bir bakış attı "Kusura bakma, sadece özel misafirlere sunuluyor," dedi ve göz kırparak koltuğa oturup bira şişesini kafasına dikti.

Esmer ona dik dik bakarken bardağını masaya sertçe koydu ve bira şişesini alıp kafaya dikti.

Yapacak bir şeyler arayışı içinde "Gentlemen Jack var mı bir bakayım," diyerek ayağa kalktım.

Sana Ait | Vincent Serisi 2Where stories live. Discover now