2.20

2.8K 183 23
                                    

Damon's Hangout'a gitmek fikrinden vazgeçerek kendime yeni bir kitap ve güneş faktörlü fondöten alarak eve geri döndüm. Sabahki olaydan sonra canım çok fazla bir şey yapmak istemiyordu. Zikzaklar çizerek beni ve ruhumu kısıtlayan aynı düşünce dikenlerini ellerime batırıyor ve beni kanatıyordu. Bunun Brandon için iyi olduğu konusunda kendimi ikna etmiştim. O kısımda problemim yoktu. Sadece...

Sorumlu Septembre ve Eva değilse... Ya böyle bir ihtimal yoksa? Bu durumda tüm oklar onun üzerine çevriliyordu. Hala onun gerçek olduğu fikrine inanmak istemiyordum ancak doğruydu. O gerçekti. Bunu çoktan kabullenmiştim; gördüğüm, hissettiğim bir şeyi reddetmemin anlamı yoktu.

Sebep Micah olabilir miydi?

İntikam için mi geri dönmüştü?

Yol boyunca yürüdüğüm için kendimi diretk olarak odama attım. Vücudumu kaplayan yapışkan terden arınmak için soğuk ve kısa bir duş alıp saçlarımı kurutmadan yatağımın üzerine uzandım ve kitabı kucağıma çektim. Konusu vampirlerin atası olan Lord Dracula ile 15. yüzyılda yaşamış olan Kazıklı Voyvoda'nın hikayesini harmanlamıştı.

Akşama doğru kitabı bitirdiğimde içimde güzel bir kitap okumanın verdiği o mutluluk hissi dans ediyordu. Elbette sonlara doğru Vlad'ın yaptıkları hoşuma gitmemişt, iyi şeyler yapmıştı ancak Alacakaranlık vampirleri gibi minnoş vampirleri yüreğim kaldırmazdı. Pekala, o kadar minnoş değildi. Ama yine de Dracula'ya yakışmayacak hareketler yapmıştı.

Kitabı eskiden kitaplarımın olduğu boş rafa koyup kollarımı yukarı kaldırarak iyice esnedikten sonra midemi doldurmak adına odamdan çıktım. Kevin'ın odasından kıkırtılar yükseliyordu. Sebepsizce yüzüme konan gülümseme içimi ısıttı.

Mutfağa girdiğimde Faiht yemek yapıyordu. Beni gördüğünde işine devam ederken "Hey, Andrea." dedi.

"Selam," diye mırıldanarak yemek tencerelerini teker teker kontrol ettim. İştah açıcı yemekler olmasına rağmen bendeki tek yankısı boş midemin çalkalanmasıydı.

"Brokoli sevmez misin?" diye sordu.

Gülümseyerek kapağı kapattım "Severim ancak bu akşam iştahım pek yerinde değil," dedim ve dolapları karıştırdım. İkinci açtığım çekmecede kuruyemiş paketlerinden karışık olanı aldım ve dolaptan küçük bir kase indirdim.

"Brandon ne zaman gelecekmiş?" diye sordum kuruyemişleri kaseye boşaltırken.

"Yarım saate evde olur," dedi.

Başımı salladım ve kuruyemiş kasesini aldığım çekmeceye bırakıp salonla mutfağı birleştiren kapıdan geçtim. Oturma grubunda televizyona dik bakan koltuğa ayaklarımı uzatarak oturup kumandaya uzandım.

İzleyecek bir şey bulamayacağımı bile bile kasedeki kuruyemişleri yiyerek kanalları teker teker, itinayla atlamaya başladım. İnsanların televizyonda ne bulduğunu anlamıyordum. İşime yaradığı tek an ya DVD takmak içindi ya da müzik dinlemek için. Bunun dışında bir diziyi asla televizyonda ağzımın suyunu akıtarak izlemezdim. Belki anahaberler ama heyecanla yeni bölümü beklemek bana göre değildi.

Haber kanalına denk gelince pes ederek kumandayı koltuğa bırakıp dizlerimi kendime doğru çektim ve doların düşüşünü izledim. Ara sıra ortadoğu ülkelerindeki patlamalardan, kaos ortamından kısaca bahsedilip geçiliyordu. Savaşı, katliamı, kanı sadece birkaç donuk cümleyle özetliyorlardı. Böyle bir şey bizim ülkemizde olsaydı muhtemelen dokunaklı kelimeler sarf edilir, haber bültenleri uzatılır ve insanların gözyaşlarına boğulması için ellerinden ne gerekiyorsa o yapılırdı. Hangisi daha iyiydi karar veremiyordum; birkaç cümleyle özetlemek mi, uzatarak insanların vakitlerini ve duygularını sömürmek mi?

Sana Ait | Vincent Serisi 2Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ