2.5

2.4K 173 13
                                    

Londra.

Doğduğumdan beri İngiltere'de yaşıyor olmama rağmen ilk kez gelmiştim. Bunun daha farklı olmasını dilerdim. Mesela bu ilkimizin Brandon ile olacak olan yılbaşı planlarımızda yaşanmasını dilerdim ancak olmamıştı. Onun için geliyordum ama ne göreceğimi bilemeden, sapından sıyrılmış bir balta gibi hedefimi belirlemeden kendimi burada bulmuştum.

"İnelim," dedi Ted.

Vücudumdaki her zerre korkudan tir tir titrerken arabadan indim. Avuçlarım buz gibiydi, yanaklarım cehennem ateşi kadar sıcaktı. Arabanın arkasından yarım tur atarak Ted ile adımlarımı dengeledim. Kaliforniya kadar olmasa da Londra beklediğimden daha sıcaktı. Gözlerimi parkın içinde gezdirdim. Soru sormadım. Sorar gibi bakmadım. Sadece Ted'in yanında adımlarımı onunkilerle dengeleyerek yürüdüm ve etrafa bakındım.

Özlem ve suçluluk doluydum. Onu seviyordum. Karşısına çıksam beni hatırlamazdı, suçumu hatırlayamazdı biliyorum ancak yine de gözlerine bakıp kazasına sebep olduğumu söyleyemezdim, sadece ondan defalarca özür dileyebilirdim telafisi olmayacağını bildiğim halde.

"Orada," dedi. Ağacın üzerindeki kuşları izlerken gözlerimi çekip ona çevirdim. Başıyla işaret ettiği tarafa dönmek ve dönmemek arasında iki seçeneğim vardı. Yeterince cesur muydum? Hazır mıydım?

Nefesimi yavaşça burnumdan verirken ağır ağır işaret ettiği tarafa döndüm. Algılarıma yakalanması bir saniyeyi bulmamıştı. Orada, başını kızıl saçlı kadının kucağına koymuş, büyük ağacın gölgesinde konuşuyorlardı. Kızıl saçlı kadının kim olduğunu seçemiyordum. Eva gibi değildi, daha genç vücut hatları vardı. Septembre da değildi(çünkü o sarışındı) ya da tanıdığım herhangi birisine benzemiyordu. Kimdi?

Göğsüm yeni bir darbeyle sarsılırken dudaklarımı birbirine bastırarak ezdim. Kadın Brandon'ın saçlarına dokundukça balyoz göğsümün ortasına iniyor, kalp atışlarımla paralel olarak vücudumu parçalıyordu.

"Septembre," dedi. Gözlerimi onlardan alıp Ted'e çeviremedim. "Yanındaki Septembre," diye açıkladığında vücudum yeni ve büyük bir darbeyle sarsıldı. Septembre. Neden saçları kızıldı?

"Başına darbe aldığı için geçici hafıza kaybı olasılığı vardı, doktorlar bu konuda önceden bizi uyardı, senin yokluğunda da Septembre bunu değerlendirdi." diye zihnimde beliren soruyu sildi.

"Kalıcı mı?" diye sordum gözlerimi onlardan almadan. Bacaklarımdan ayaklarıma doğru ağır bir sıcaklık kayarken titrediğimi hissettim. Ne bir adım ileri atabilir ne de ayakta durabilirdim. Ted bunu fark etmiş olacak ki beni ürkütmeden koluma usulca dokundu ve eliyle birkaç adım ötemizdeki bankı işaret etti. Oturduğumda daha da uyuştum. Sanki buraya kıvrılıp, acımı göğsümde toparlayarak saatlerce uyuyabilirim gibiydi. Sanki saatlerce uyusam, acı yok olacak, her şey yoluna gidecekti. Bir gün öncesine kadar onun için uyumazken şimdi her şeyin düzelmesi için bencilce uykuyu istiyordum.

"Başlarda öyle olduğunu düşünüyorlardı -gerçi henüz bir şey netleşmedi ama- kalıcı olma olasılığı var."

"Uyandığı gün, neler oldu?" diye sordum gözlerimi onların üzerinden çekmeden. Hala aynı konumlarını koruyorlardı. Brandon'ın saçları daha kısaydı, pürüzsüz teni solgundu. Bunu fark edebilecek kadar yakındım ona. Ruhuna erişebileceğim kadar yakındık.

"Bilmiyorum. Sadece Brandon başında bekleyen herkesi dışarı kovmuş. Doktorlara ve hastane çalışanlarına emirler yağdırıp bizim -annesinin ve babamın, benim- odaya girmemesi konusunda kesin talimat vermiş."

"Nereden başlayacağız?" diye sordum buram buram çaresizlik kokan o tiz sesle. Brandon doğrulurken önce başımı sonra da tüm vücudumu Ted'e çevirmiştim. Ted'de tıpkı benim gibi vücudunu bana çevirip mümkün olduğunca kendini gizlemeye çalıştı.

Sana Ait | Vincent Serisi 2حيث تعيش القصص. اكتشف الآن