2.13

2.3K 169 14
                                    

Boynumun girintisine başını sıkıştırmış, ağzında emziği ile uyuyan bebeğin teninden yayılan bisküvi ve süt kokusu bana yabancıydı. Hem de hiç olmadığım kadar yabancı. Ben hayatım boyunca neredeyse hiçbir zaman bebeğe dokunmamış ya da onu kucağıma alamamıştım. Cesaret edemezdim, içimde hep o bebek benden korkarsa diye bir çekingenlik vardı. Ben ağlayan bir bebeği susturamazdım. Ben kendi yaralarıma merhem olamazken ağlayan bir bebeği nasıl susturabilirdim ki?

Bu bebek kimindi? Neden Brandon'laydı? Niye bana getirmişti? Bunların hiçbirisini düşünmeden sadece kucağıma almış ve sarılmıştım. Hıçkırıklarının nedenini bilmeden sadece sırtını sıvazlamıştım ve o da yorgunlukla uyumuştu. Yaptığım hiçbir şey yoktu.

Dikiz aynasında bakışlarımız kesiştiğinde uzun uzun baktım ona, yeşil gözlerine... Belki de kendimi kandırıyordum. Acısının nedenini bilemeden buradaydım ve ona merhem olmak şuraya dursun, aksine yarasını kaşıtacak bir sinek gibi hissediyordum kendimi.

Konuşmak için ağzımı açtım fakat sonra kelimeler sese dönüşmemek için dilimin üzerinde çırpınırken kapattım. O kısa kapama süresinde dilimin ucuna gelip, beynimde yankılanan cümleler silindi ve geriye sadece dudaklarımda boş bir kuruluk kaldı. Başımı bebeğin o küçük omzunun girintisine sakladım ve gözlerimi kapattım.

Kim ne derse desin bu bisküvi kokusu o kadar rahatlatıcıydı ki... Kelimeleri boğazımdan aşağı kaydıran, hoş bir rüyadan uyanmış gibi hissini veren tek şeydi.

Araba durduğunda başımı kaldırdım. Brandon torpidoya eğilmişti, anahtarın şıkırtısını duyduktan birkaç salise sonra heybetli kapı ağır ağır açılmaya başladı. İşte... Buradaydık. Uzun süre sonra ikimiz de aynı anda bu kapının altından geçiyorduk.

Arabayı kapının önünde durdurdu ve indi, koltuğu öne doğru yatırıp çıkmam için bana yardım etti. Bebek yağmur sonrası soğukla korkup bana biraz daha sokulsa da sırtını sıvazlarken kasları gevşedi. Brandon arabadan çıkardığı sıcak ceketi bebeğin üzerine örterken gözlerini gözlerime odaklamıştı. Düşünceli ve bir o kadar da ümitsiz bakıştı, daha önce onun gözlerinde böylesine bir bakış görmemiştim.

Arabanın kapısını kapatıp, kumandasıyla kilitledi ve elini belime koyarak eve doğru çekmeye başladı. Gizlice girmek için geldiğim gece bu kadar korkmamıştı. Neden korktuğumu bile bilmiyordum üstelik. Belki de bedenimi titreten şey kucağımdaki bebekti. Kimin olduğunu, ne için yanında olduğumu bilmeden sessizce kucağıma almış ve Brandon'ın peşine takılmıştım.

Başımı sağa sola sertçe sallayıp anahtarı deliğine yerleştirmesini izledim. Kapıyı araladığında holdeki gösterişli avize otomatik olarak açıldı. İçeride havasızlıktan oluşan kuru bir toz kokusu vardı ve dışarıya oranla daha soğuktu. Brandon kapıyı kapattı ve öylece durup etrafı taramaya başladı.

"Güzel evdir," dedim sessizliği bozarak. Neredeyse iki saate kadar şehrin içinde araba ile gezmiş ve bu süre zarfında tek kelime konuşmamıştık.

"Elbette güzel," dedi. Çok ama çok odunsun Brandon! Ona dik dik bakarken toz yüzünden burnum kaşındı, elimin tersiyle burnumun ucunu kaşırken bebeğin üzerine örten ceket yere düştü. Brandon ceketi yerden alıp bebeğin üzerine örttü ve kucakladı "Bana bırak," dedi. İtiraz etmedim ve kucağına bıraktım.

Bebeği siyah ceketin içine sarıp sarmalayıp kollarını sahiplenircesine doladı. Gözlerinde parlayan merhamet ve sahiplenme beni korkutmuştu. Brandon... Ya Brandon'ın bebeğiyse? Sahiplenebilir miyim? Neden Brandon'ın bebeği olduğuna inanmıyordum? Barizdi. Ondan başka kimin bebeği olabilirdi ki?

Salona doğru ilerlerken peşine takıldım. Kendinden emin adımlarla salona girdi ve elini şaklattı. Tüm ışıklar teker teker sırasıyla açılırken koltuğun üzerindeki beyaz örtüyü bir çırpıda kaldırdı. Etrafa yayılan toz bir anda burnuma dolarken ardı ardına hapşırdım.

Sana Ait | Vincent Serisi 2Where stories live. Discover now