2.48

2K 186 6
                                    


O günün sözleri "Korkmayacağım," diye başlamıştı. "Hayır, korkmayacağım," diyordu John Lennon "Sadece sen yanımda olduğun sürece, yanımda ol," diyordu. Babam banyoda tıraşını olurken şarkı salondaki teypten yükseliyordu. Garip bir şekilde bir şeylerin iyi olacağının kanısıyla uyanmıştım. Üzerimi değiştirirken, mutfakta babamın kahvaltı hazırlamasına yardım ederken John Lennon da bize eşlik ediyordu. Şarkının içindeki ve Lennon'ın kelimelerini kıvırışındaki barışçıl hava etrafa yayılmış, tenimizi ince battaniye gibi sarıp sarmalamıştı. Dışarıdaki her şeyden: yağmurdan, suçtan, korkuda... Her şeyden koruyan zırh gibiydi etrafımı saran şarkı. Kelimeler içimizi ısıtıp kalbimizin etrafındaki çeperleri katmanlıyor, daha dayanıklı hale getiriyordu.

"Annenin en sevdiği şarkıydı," dedi ve salona yürüyüp albümü tekrar başa sardı.

Mutfağa geldiğinde daha huzurlu görünüyordu. Elimde olmadan "Neden sadece Stand by Me'yi dinlemek yerine albümü en başına sarıyorsun?" diye sordum babama.

İç geçirdi "Aynısını ben de annene sormuştum ancak sorumu yanıtsız bıraktı," dedi ve masada karşıma oturup çatalını eline aldı.

Meyve suyumu alıp babamın kahvaltısını edişini izlerken elimde tuttum. Dudaklarıma götürüp soğuk şeftali suyunu kana kana mideme indirmek için kuvvetli bir arzu duyuyordum ancak dudaklarımın arasında sıkışan kelimeler buna izin vermiyordu. Sormam gereken sorular çoktu. Annemi, durumumuzu... Yalnızlığımızın hesabını sormak istiyordum ancak bir kez olsun doğru düzgün ağzımı açıp tek kelime edemiyordum. Üzüldüğünü bildiğimde mideme sıkışan bütün hisleri yine oraya hapsediyordum. O hisler katran karası acıyla içime kanarken acı çekmekten başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

"Neden kahvaltını etmiyorsun, Anissa?" diye sordu.

Meyve suyumu masaya koyup sırtımı dikleştirdim. Yetişkin olduğuma inanıyordum. Kendim hiç kimseden yardım almadan duşumu alıyor, saçlarımı kurutabiliyor ve tarıyordum. Sabah okula gitmek için babamın benim için ayarladığı saatin sesiyle uyanıyor, kendime öğlen yemeğimi hazırlarken karnımı doyuruyor ve giyinip okula gidiyordum. Yetişkinler böyle yapardı.

"Hadi, bir şeyler ye," dedi ve tabağından bir lokma alıp ağzına götürdü.

Mühürlenmiş dudaklarımı açarken "Annemin öldüğünü biliyorum," dedim. Ağzına götürmek üzere olduğu çatal havada dondu ve vücudundaki tek bir eklemi oynatmadan bakışlarını bana çevirdi.

"Uzaklara gittiğini söylemiştim," dedi.

Anlayışla gülümsedim. Bu Joseph'in annesinden öğrendiğim bir gülümseme çeşidiydi. Beni hiç yaralamaz aksine kendime olan güvenimi sarsmadan doğru düzgün adımlar atmama yardımcı olurdu "Cennet yeterince uzak değil mi?" diye sordum.

Çatalını tabağına bıraktı ve ellerini iki yanına yaslayıp başı masaya eğik durdu. Belki saatlerce, belki dakikalarca... Belki de sadece saniyeler boyu sürdü bu hareketi. O an zaman kavramımı yitirmiştim. Babamın güzel yüzü saçlarıyla gölgelenip benden saklanırken zaman geçmiyordu.

"Çok uzak," dedi babam başını kaldırırken.

Kollarımı onun gibi tabağımın iki yanına yaslayıp "Oraya gitmemiz için ne yapmamız gerek?" diye sordum.

Düşünür gibi ses çıkarırken gözleri koyulaşmıştı "Beklemeliyiz," dedi kısaca.

"Neden?" diye sordum.

Burnundan derin bir nefes aldı "Otobüs gibi düşün, vakti geldiğinde duraktan insanları alıyor ve yoluna devam ediyor. Bazı duraklarda insanları indirip başkalarını alıyor," dedi.

Sana Ait | Vincent Serisi 2Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon