2.32

2.3K 168 7
                                    


Annemin karnı muhtemelen şu ana kadar uyuduğum en güzel yataktı. Neden kalkmıştım o yataktan? Belki de kollarının ne kadar rahat ve huzurlu olduğunu tadabilmek, kokusunu alabilmek, nefesini hissedebilmek için kalkmıştım. Geceleri beni yalnız bırakması için kalkmıştım belki de. Kim bilir, belki varlığının iyi mi yoksa kötü mü olduğunu fark edemediğim babamın kollarının huzurunu almak, onu koklamak, onunla uyumak ve annemin kulakları olmadan doğrudan babamın sesini duymak için uyanmıştım. Belki de babam beni doyursun, benimle oynasın diye uyanmıştım. Kim bilir, belki babamla uyumak için annemi terk etmiştim.

Bir güne kadar benim babam özeldi. Hiçbir babanın olamayacağı kadar merhametli, özeldi. Ama bir gün saray yağmalandı, Kral tahttan indi. Pamuk Prenses uyudu, Rapunzel saçlarını kesti. Bir gün bizim hikayemiz en olmadık yerde, yavaş yavaş koptu. Birisi benden babamı çaldı. Annem miydi o kişi? Yanında babamı da mu götürdü? Belki babamın merhameti annemin mezarında, onun kalbinde uyuyordu. Uyanmasının vakti gelmemiş miydi?

Tırnaklarımı çimenleri kazıyarak altındaki koyu renkli, nemli toprağı çıkarmak için daha sert tırmaladım. Babam neredeydi? "Anne!" diye haykırmaya çalıştım, hıçkırıklarım boğazıma taş gibi dizildi, sesimi yuttu. "Anne, babamı geri ver!" diye bağırdım. Ben düşmüş, elleri kolları yaralı bir çocuktum. "Anne beni kim avutacak!" diye bağırdım. Kazdım. Eştim. Kanımla ıslattım toprağı ama ne annemin mezarına erişebildim ne de babamın kalbine.

"Anissa,"

Parmaklarımın altındaki toprağı yumrukladım "Bunu bana neden yaptın?" diye sordum sesine dönmeden "Neden benden hislerimi, çocukluğumu aldın," diye sitem ettim. Kirli avuçlarımı bembeyaz elbiseme sürterken "Neden benden babamı çaldın?" diye sordum

"Özür dilerim," diye mırıldandı.

Kanlı çamurla kaplı elimle yanaklarımı sildim "Özür dileme anne, bana babamı geri ver," diye yalvarırken ona döndüm. Yüzünü göremiyordum, görebildiğim tek şey bukleler halinde omuzlarından dökülen sarı saçları ve cenazesinde giydiği beyaz, pembe çiçekli elbisesiydi.

Alnımı bacaklarına yaslayarak üzerine sinmiş toprak ve çiçek kokusunu içime çektim "Onu bu kadar çok mu seviyordun, anne? Benden... Kızından sakınacak kadar çok mu seviyordun?" diye sordum. Cevap vermedi. Yanan gözlerimi kapatarak kendimi karanlığa bıraktım. Yumuşak bir kucakta ayağı doğru süzülmek gibiydi karanlığa teslim olmak.

Derin bir nefes alarak ciğerlerime yakıcı bir hisle dolan oksijeni hazmettim. Parmaklarımın arasındaki eller bana dayanma gücü veriyordu. Parmaklarını sıkarak daha derin bir nefes aldım. Yaşadığımın, en azından hayatta olduğumun farkındaydım.

"Brandon," demeye çalıştım. Boğazımdan asit geçmiş, her yeri paramparça etmiş gibi acı ve boğuk bir his vardı. Göğüs kafesimin üzerine baskı uygulanıyormuş gibi ciğerlerim sızladı.

"Buradayım," dedi. Dudaklarının sıcaklığını elimin üzerinde hissettim.

Nefesimi bırakıp başımın dönmesinin kesilmesini bekledim ancak yattığım yatak sarsılıyor, başım dönmeye devam ediyordu. Dudaklarımı ıslattım "Calton nasıl?" diye sordum güçlükle.

Elimi okşarken "Çok iyi," dedi

"Sen?"

"Hissettiğin üzre, iyiyim."

Yutkundum ve gözlerimi aydınlık odaya açtım. Gözlerimi kırpıştırırken başımda başka birini gördüm. Gözlerim iyice kendine geldiğinde önce Brandon'a daha sonra da başımda duran acil yardım görevlisine baktım. Ambulanstaydım, başımın dönmesinin ve yatağımın sallanmasının sebebi buydu.

Sana Ait | Vincent Serisi 2Where stories live. Discover now