2.11

2.3K 190 24
                                    

Bu bölüm benim favorim. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Karanlık yoğun ve temizdi. Kendine has saflığıyla zihnimin içinde şelale gibi her yanı istila ederek akarken dingin bir huzur veriyordu. Etraftaki sesler karanlığın aktığı şelalenin şırıltısı gibiydi. Bilincim karanlığını griye bıkarken beyaz baskın gelmek içim mücadele ediyordu.

Gri yerini beyaza bıraktıkça sesler daha berraklaşıyordu.

"Aslında tam olarak ben de bilmiyorum, işe bu hafta başıda başladım," dedi. Sesin sahibinin Edra olduğunu anlamam uzun zaman almıştı.

"Anlıyorum," ancak diğer sesin kim olduğunu bilmiyordum. Kalın, erkeksi ve yumuşak bir sesti, tınısındaki gerginlik kendini belli ediyordu.

Gözlerimi araladığımda karşımda Edra'yı gördüm. Birkaç kez gözlerimi kırpıştırdığımda buğu katmanı kalktı ve gözlerim onları iyice seçti. Edra bana doğru adımlarken arkasındaki adam mavi gözlerini hiç çekinmeden üzerimde rahatsızlık verici bir his yayarak gezdirdi.

"Selam," dedi Edra yanıma otururken.

Sesin çıkmayınca gülümseyerek doğruldum. Dirseğim sızlayınca gözlerimi indirdim. Kolumda küçük sıyrık dışında herhangi bir şey yoktu. Derin bir nefes alıp olanları gözümün önüne getirdim. Hatırladığım pek bir şey yoktu, kaşlarımın ortasından beynime yayılan sızı makineleşmiş hareketlerim dışında herhangi bir şeyi kontrol edemiyordu.

"Ne oldu?" diye sordum kırık sesimi kontrol edemiyordum.

"Serserinin teki işte, sanırım seninle bir alıp veremediği vardı. Direkt üzerine sürdü ve neredeyse hiç hızını kesmedi,"

Sözünü kestim "Ben nasıl kurtuldum peki?" diye sordum.

"Edra'nın eşine bir teşekkür borcun var," dedi bronz saçlı, mavi gözlü adam. Yüz hatları belirgin ve bir o kadar tanıdıktı. Elini bana uzatarak "Ben Stephen Ronald Vincent," diyerek kendin takdim etti.

Elini sıkarken "Andrea Devotion," dedim.

Tek kaşını kaldırdı "Yaralı bir kola göre sıkı el sıkışıyorsun," dediğinde sadece gülümsemekle yetindim. Yüz hatlarının belirginliği, omuzları, boynu, hatta ve hatta adem elmasının duruşu bile neredeyse onun kopyasıydı. Adını söylemesine gerek yoktu aslında, duruşu, fiziksel benzerlikleri onun Brandon'ın kardeşi olduğunu vurguluyordu.

Ve benim bundan yeni haberim oluyordu.

Brandon neden bir kardeşi olduğunu bana söylememişti. Kendi kendime acıdım, onun hakkında doğru düzgün bir bilgiye hiçbir zaman sahip olamamıştım. O benim hakkımda ne kadar çok şey biliyorsa ben de onun hakkında bir o kadar sığdım.

Stephen gülümseyerek Edra'ya döndü "İşinin başına dönebilirsin, Edra," dedi.

Edra aynı şekilde profesyonel bir gülümsemeyle karşılık verdi "Elbette, Efendim." dedi ve topuklarını tıkırdatarak odadan çıktı. Oturduğum koltuktan bacaklarımı sarkıtıp gözlerimle tarayarak ayakkabılarımı aradım.

Stephen yanıma oturmadan hemen önce ayakkabılarımı ayaklarımın önüne bıraktı. Ben ayakkabılarımı giyerken sessizce yanımda oturuyordu. Aramızdaki mesafe rahatsızlık vermeyecek kadar uzaktı ancak bir şekilde o rahatsızlık hissini duyuyordum. Sanki elinde kocaman bir iğne vardı ve her dakika beni dürtüyordu.

Doğrulurken omzumun üzerinden ona baktım, gözlerini dikmiş beni izliyordu. Bakışlarını kaldırıdığında yüzünde yakalanmış olmanın verdiği hiçbir utanç duygusu belirmedi. Kaşlarımı çattım sırf rahatsız olduğumun altı çizilsin diye.

Sana Ait | Vincent Serisi 2Where stories live. Discover now