2.24

2.4K 179 37
                                    

Kan, koltuğun döşemelerine iyice sinmiş taşan damlalar koltuğun ahşaplarından aşağı süzülüyordu. Gözlerimi araladığımda ilk gördüğüm şey bu olmuştu. Sanki yukarıdan birisi kırmızı, yoğun sıvının dolu olduğu deponun çeşmesini açmıştı. Sanki o kanın hayat verdiği bir beden yoktu. Gözlerim kanı takip etti. Yerde, yüzümün altına kadar uzanan kan birikintisi oluşmuştu. Kevin'ın ses çıkaran kahverengi ayıcığı boynunu eğmiş, yerdeki kan birikintisine bakıyordu.

Olduğum yerden kalkmak istemedim. Kalktığım göreceklerimin benim hayatımda kapanmayacak derin sıyrıklar bırakacağına emindim. Kanın ikinci kez ellerimden bir başkasını alıp bütün her şeyi lekeleyeceğini biliyordum. Kandı bu. Kolay kolay kimse çıkaramazdı.

Neden silah seslerini duymalarına rağmen biri gelip neler olup bittiğini görmüyordu? Brandon neredeydi? Ona ne diyecektim? Onun verdiği tek ricaya uymamış kapıyı bir başkasına açmıştım. Ne olurdu sanki elindeki kağıtları kapının aralığından alsaydım. Ne kaybederdim? Neden büyükannemin aramaması için telefonu kırmayı düşünebilirken o kağıtları kapının aralığından almayı düşünemiyordum.

Kendimi zorlayarak başımı kanlı zeminden kaldırdım. Hareket ettirdiğim elimde ağırlık vardı. Başımı kaldırdığımda takım elbiseli adamın elindeki gümüş renki silahı gördüm. Benim elimdeydi. Benim parmaklarımın arasındaydı. Elektrik çapmış gibi elimi silahtan çekip yarı oturur konum aldım. Gözlerim bir Kevin'ın neredeyse parçalanmış vücuduna gidiyor bir silaha dönüyordu.

Titredim.

Şıp.

Kan bir kez daha alının üzerindeki ıslak birikintiye damladı. Ellerimi beyaz, tek kişilik koltuğa koyduğumda parmaklarımın izi teker teker beyaz kumaşa işledi. Kendimden tiksindim. Ellerim, dirseklerime kadar kan içindeydi.

Şıp.

Arayış içinde etrafıma bakındım. Sırtımı iyice dikleştirdiğimde etrafta bir şeyler arıyordum. Tüm bu olanların rüya olması dileğiyle etrafa bakındım. Korkuyla sarıldığım çekmece açıktı, kaşıkların bir kısmı yere saçılmıştı. Kapı ile oturma grubunun arasındaki halı katlanmış, üzeri ince kan lekeleriyle doluydu. Gözüm Brandon'ın anahtarlarını bıraktığı komodinin üzerindeki aynaya takıldı. Beyaz tişörtümün sol tarafı, yüzüm ve saçlarım tamamen kan içindeydi.

Rüya değildi. O adamlar buraya gelmiş, Kevin'ı öldürmüş ve beni katil ilan etmişti. Ellerime baktım. Suçlu ben değildim ancak Kevin'ın kanı benim üzerimdeydi. Asıl katilin ben olduğumu haykırır gibi Kevin'ın bütün kanı üzerime sinmişti. Evet, asıl katil bendim. O kapıyı açarak silah seslerinin kulaklarımda ikinci, hatta üçüncü kez yankılanmasına izin vererek tetiği çekmiştim.

Kapı aralandığında bulanık bakışlarımı ellerimden çekip kapıya yönelttim. Brandon sırt çantası elinde, yüzünde şok ifadesiyle bana bakıyordu. Dudaklarım titredi, dizlerimin üstüne düşmemek için bir adım geri çekilip bacaklarımı tek kişilik koltuğa yasladım.

"Kapıyı başkasına açtım," dedim. Titreyen ellerimi yumruk yapıp kollarımın altına sıkıştırdım. Brandon kapıyı kapatıp bana doğru gelirken daha da kaçmak istedim ancak kaçacağım herhangi bir yer yoktu. "Evrakların eksik olduğunu söyledi. Mandal takılı halde baktım. Güvenilir görünüyordu." diye ona olanları izah etmeye çalışırken gözleri Kevin'a çevrilip sonra bana döndü.

"Silah benim elimdeydi," dedim ve hıçkırdım "Silahı benim elime sıkıştırmışlar," diye devam ettim. "Özür dilerim." Tüm kontrolümü kaybedip düşmek üzereyken kolunu belime sararak beni tuttu.

"Her yerin kan içinde, gel seni yıkayalım," dedi donuk sesle. Diğer kolunu bacağımın altından dolayıp beni banyoya taşıdı. Babasının kucağına sığınan küçük bir çocuk gibi onun göğsüne sığındım.

Sana Ait | Vincent Serisi 2Where stories live. Discover now