2.43

2K 159 16
                                    

"Sür atını aydaki
Dağların üzerinden.
Aşağıya gölgeler vadisine,
Korkmadan sür
"
Diye yanıtladı gölge, -
"Arıyorsan eğer Eldorado'yu"

Zihnimin bir köşesinde aynı şiir aksedip duruyordu. Ezberlemek için uğraşmamıştım, sadece buraya gelirken denk gelmiştim ve... Bir şekilde sanki hayatımı özetler gibi dilimin ucuna yapışmış, oradan kalbime ve ruhuma sıçrayıp kendine uygun bir tahta yerleşmişti. İmgeleri söküp parçalara ayırarak kendi hayatıma bir çıkarma gibi yapıştırabilirdim ya da en basitinden her harften bir ok çıkarıp sayfaların üzerine işlesem asla sırıtmazdı. Eldorado'yu arıyordum...

Terden enseme yapışan saçları toplayıp çözülmesi muhtemel tepede bir topuz yapıp iç geçirdim. Bundan sonra ne Micah ne de onun gölgesinin olmayacağını biliyordum. O çocuk Brandon'ın ne yaptığını biliyordu ve onun adını duyduğunda her ne yapacaksa bundan vazgeçmişti. Bu şüphe uyandırıcıydı yine de bir şekilde içimde huzursuzluk yoktu.

Tişörtümün V yakasından içerisi soğuk hava üfleyip bozulmuş saçlarımı terli tenime yapışmasın diye kaldırırken ötelin döner kapılarından içer girdim. Lobi dışarıya göre daha serindi, tenimin üzerine yapışan serin hava dalgasıyla ürperirken az da olsa serinlemenin verdiği huzurla gevşedim ve her zaman beni karşılan resepsiyondaki kıza doğru yürüdüm.

"Hoş geldiniz," dedi ve hazırda tuttuğu kartımı bana uzattı.

Kartımı alırken "Otele evcil hayvan girişleri serbest mi?" diye sordum.

"Evet, Efendim," dedi.

Gülümsemem genişledi "Teşekkürler! İyi günler," dedikten sonra asansörlere yönelmeye yeltenmiştim ki çarptığım vücutla geriye doğru sendeledim. Düşmemek için dengemi sağlamaya çalışırken güçlü bir çift elin beni tutmasıyla doğruldum. Beni tutan kişinin Brandon olmasını istesem de bu kişi Brandon değildi. Parkta rastladığım ve başını beklediğim sarhoş çocuktu.

"Kusura bakma," dedim kollarının arasından sıyrılırken.

İri gözlerini açarak bana tanımaya çalışıyor gibi bir ifadeyle bakarken kendimi rahatsız ettim "Sorun değil," dedi donuk sesle. Gülümsedim. Gitmeye yeltenirken "Seni nereden tanıyorum?" diye sordu.

Vücudumu ona çevirirken yanaklarıma doldurduğum havayı ağzımın içinde bir sağa bir sola çeviriyordum "Parkta sızdığın günü hatırlıyor musun?" diye sordum.

Kafası karışmış gibi görünüyordu "Yarım yamalak," dedi.

"Hatırlayamadığın yarım kısmındayım, bana sevgilinden yakınmıştın ve ben sana kahve ısmarlamıştım," dedim.

Yüzü aydınlanırken "Hııı," diye mırıldandı "Sen şu kafede bana bakıcılık yapan kızsın. Kusura bakma gerçekten, yüzünü tam olarak hatırlayamadım ancak yüzün çok tanıdık geliyordu," dedi.

"Kahvaltıda anlamıştım," dedim imayla.

Dudaklarını birbirine yapıştırdıktan sonra "Gerçekten üzgünüm," diye mırıldandı.

"Bir daha öyle bakmazsan anlaşabiliriz,"

Bir şey hatırlamış gibi irkilerek elini uzattı "Bu arada ben Sam," dedi.

Elini sıkarken "Andrea," dedim.

Sırıttı "Andrea... Sana bir içki ısmarlamama izin verirsen belki ödeşebiliriz?" diye küçük bir davette bulundu.

Sana Ait | Vincent Serisi 2Where stories live. Discover now