2.42

2K 156 17
                                    

April'ın evinde bir çiçek görmüştüm. Saksının dibi kuru yaplarklarla doluydu. Çiçek açmıyordu ancak yine o türde bir bitkiydi. En tepesindeki yaprakları yemyeşilken aşağılara doğru indikçe yaprakları sararıyor, kuruyor ve saksının dibinde birikiyordu. Başka çiçekler de görmüştüm, yapraklarına dokunduğunda o yaprakğını sararıp döken dokunulmaz çiçekler ancak hiçbir şey o çiçeğin görüntüsü kadar içimi karartmamıştı.

Kendimi o çiçek gibi hissettiğim nadir anlardan birindeydim. Sevdiğim adam bana karşı ne hissediyor bilmeksizin göğsümde uyumasına izin veriyordum. Onun duyguları karmaşaya bulandıkça ben de kendimi daha büyük bir karmaşanın filizlenmeye başlayan tohumları gibi hissediyordum. Duydularım onun göğsümün üzerinde aldığı her düzenli nefes alışverişinde sekteye uğruyor, uğulduyordu.

Alacakaranlık çökmüştü artık. Bütün gece o göğsümün üzerinde uyurken ben uyuyamamıştım. Nasıl yapacağımı, neye göre hareket ettiğimi unutmuş gibiydim. Onun için yastık olmuş, kıpırtısız halini ve düzenli nefeslerini zihnime kazımıştım. Böyle şeyleri hep başkalarından duyar, gerçek olacağına inanmazdım ancak gerçekti. O bana bu kadar yakınken onu izlemeyi tercih etmiştim.

Gökyüzü kızıllığa bürünürken hareketlendi. Bacağımın üzerindeki parmakları hareket ederken gözlerimi kapattım. Göğsümün üzerindeki başı hareketlendi ve bütün gece dinlediğim nefesi düzensizleşti. Göğsümün üzerindeki ağırlığı kalktığında uyuyan birinin yapacağını yaparak ona sırtımı döndüm ve iç geçirerek uykuma devam ediyor gibi göründüm.

Bakışları sırtımda, saçlarımda, bacaklarımda... Her yerimde hissedebiliyordum. Yataktaki ağırlığı kalktığında sessizliğimi korumaya devam ettim. Boynunu ve parmaklarını kütlettikten sonra esnedi ve sehpanın üzerinden bir şey alıp ışıkları kapattı. Alacakaranlıkta, gölgesinin kapıdan çıkmasını izlerken onun da beni izlediğini hissetmiştim. Garipti. Geçirdiğimiz onca gün ve gecenin arasında en garibi bu geceydi.

Bacaklarımı yataktan sarkıtarak doğruldum. Beynim sallanan geminin dümeni gibi kontrolsüzce bir sağa bir sola yalpalıyordu. Ayağa kalkıp kollarımı yukarıda birleştirerek kendimi esnettim ve camın kenarına doğru yürüdüm. Odam, otelin açık otoparkına bakıyordu. Brandon'ın arabası çıkışa en yakın arabaydı. BMW'i nerede görsem tanırdım. Brandon'ı da öyle. Elleri cebinde ıssız sokakta sağına soluna bakmadan karşıya geçti ve adımlarını sekteye uğratmadan otopark ücretini ödeyip arabasına ulaştı. Arabasıyla caddeye çıktığında ise alacakaranlıkta kocaman bir yarık bırakan uzaklaşan motor sesinden başka bir şey bırakmamıştı.

Tekrar banyoya yürürken sehpanın yanında birkaç parça eşya koyduğum valizimi gördüm. İçimde minnet duygusu şişerken olduğumdan biraz daha keyifli bir halde banyoya girip küveti doldurdum ve gün iyice aydınlanana kadar küvette uzandım.

Yeni kıyafetlerimi giyip saçlarımı kuruttuğumda otelin kahvaltı saati çoktan başlamıştı. Kitabımı aldıktan sonra kendim için zihnimde yeni bir program yaratırken restorana indim. Yapılacak tek bir işim vardı, Bayan Renowned ile buluşacak ve parti organizasyonunda fiziken bulunmuş olacaktım. Onunla birlikte çok faaliyete geçebildiğim söylenemezdi. Oğlunu benden daha iyi tanıyordu, bu yüzden ne dese benim de kafama yatıyordu. Ona sadece yapacaklarımdan bahsedecek, dün aldığım Poe kitabından şarkıya dönüştüreceğim şiiri gösterecektim.

Açık büfeden kendime kahvaltılık bir şeyler ayarladım ve kahvemi de alarak boş masalardan cam kenarındakine oturup kitabı açtım. Kitap tüm Poe şiirlerinin derlemesinden ibaretti ve alfabetik sırayla değil de yazılış sırasıyla diziliydi. Sayfaları karıştırıp şiirin başlığını bulmaktansa şiirleri teker teker okuyarak bulmak istiyordum.

Sana Ait | Vincent Serisi 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin