2.50

1.8K 149 12
                                    

Günler birbirini tekrarlayarak akıp gidiyordu. Her gün en az beş kez Brandonı arıyor, ona ulaşmaya çalışıyordum ancak bir türlü bana cevap vermiyordu. Onu kaybettiğimde oluşan boşluk dikişlerini yırtarak tekrar açılmıştı. Kara boşluk içime yayılırken bir yandan da katran karası hissi yutuyordu. Bunun iyi olması gerekiyordu ancak iyi değildi. Sanki kötülükle beslenen çukurdu ve bedenimde çalkanan bütün negatif elektrik onu besleyip büyütüyordu. Brandon'ın beni terk etmediğine ya da başına bir şey gelmediğine inanmak istemiyordum ancak her seferinde yeni bir his baş gösterip diğerini alt ediyordu. Mücadelet etmek için kullanabileceğim bütün enerjiyi onun için doğum günü partisi hazırlamaya yönlendiriyordum ve bu beni daha fazla yoruyordu.

Çantamı omzuma asıp evden çıkmaya hazırlanırken telefonumun titreşimini kalçamda hissettim. Kapıyı arkamdan kapatırken telefonumu arka cebimden alıp ekrana baktım. Kayıtlı olmasa da numaranın Amber'a ait olduğunu anlayabilecek kadar çok fazla görmüştüm. İkonu kaydırıp telefonu kulağıma götürdüm.

"Kuzen, alınma evresine giriyorum. Neden hiç arayıp sormuyorsun?" diye yakındığında içimde biriken katranı nefesimle dışarı kusabilecek gibi iç geçirdim.

Basamakları inerken "Kusura bakma, son iki haftadır o kadar yoğunum ki," diye mırıldandım. Stüdyo, butik ve Damon's Hangout arasındaki üçgende mekik dokumak, ara sıra arkadaşlarımla takılmak... Brandon ortadan kaybolduğundan beri onu arayıp her ihtimale karşı yetmiş yedi merdiven çıkıp ziline basmak ve kapılmadığında süklüm püklüm eve dönmek, her an Chelsea'nın doğurabileceği paniğiyle onu yalnız bırakmamak... Uyumaya zaman ayırmak...

"Yine de aranılmayı hak ediyorum," dedi. Arka planda çalan müzik ağır ağır azalırken insanların sesi daha berraklaşmıştı "Neler yapıyorsun?" diye sordu.

"Yarın akşam Brandon'ın doğum günü partisi var, son hazırlıkları yapıyoruz," dediğimde çığlığa benzer ses çıkardı. Panikle "İyi misin?" diye sordum.

"Neden bana haber vermiyorsun?" diye homurdandı.

"Gelmek isteyeceğini düşünmemiştim," dedim. Aslında işin doğrusu ona haber vermeyi aklımın ucundan geçirmemiştim.

"Gelmek isterim tabiî ki de," diye homurdandı "Pasaportumun süresi bitti, onu şıp diye yenileyemem," diye mırıldanırken onu teselli edecek birkaç kelime aradım.

Apartmandan çıkıp arabanın kapılarını açarken "Başka sefere," dedim. Verebileceğim en iyi tavsiye değildi ama elimdekinin en iyisi buydu.

"Her neyse, ara sıra bana Snapchat'ten görüntü at,"

"Nereden?"

"Gerçekten mi Andrea? Büyükannem bile ilk söylediğimde böyle tepki vermemişti,"

Ağzımın içinde çok bildiğine dair bir şeyler homurdandım "Teknolojiyle aramdaki ilişkiyi biliyorsun," dedim ve arabanın kapısını açıp hızlıca koltuğuma yerleştim ve kapımı kapattım.

"Her neyse, indir ve hesap aç. Muhtemenlen telefon numaramdan direkt beni ekleyecektir,"

"Hallederim," derken telefonu diğer kulağıma geçirdim ve anahtarı yuvasına yerleştirdim.

"Brandon'ın yanında mısın? Rahat konuşamıyor gibi bir halin var da," dediğinde gözüm yanımdaki boş koltuğa kaydı. Tek arkadaşım bana eşlik eden kol çantamdı.

Gösterge lambalarının teker teker sönmesini beklerken "Hayır, yalnızım," dedim.

"Bu ses tonunu biliyorum, ne oldu?" Amber bizim hakkımızda birçok şeyi biliyordu. Hatta belki de her şeyi biliyordu. Ona Brandon ile aramızda olanların hepsini teker teker, hiçbir detay atlamadan anlatmıştım. Micah'ı öldürdüğünü, o gece bana olan tavrını ve neden kaçtığımı... Her şeyi biliyordu. Bu bana sığınmak için küçük bir yuva oluşturuyordu.

Sana Ait | Vincent Serisi 2Onde histórias criam vida. Descubra agora