Giriş

2.8K 171 52
                                    

"Lütfeeeeen!!"

Karşılarında anneleri bacak bacak üstüne atmış, ellerini dizlerinde kilitlemiş ve kaşları çatık şekilde oturuyordu. Dört kız ise karşılarında saygı duruşundaydı. Kaçıncı lütfen deyişleriydi hatırlamıyorlardı bile. Eva, sağındaki Duru'ya ve solundaki Eylül ve Mina'ya ağlamaklı gözlerle baktı. Onların surat ifadesi de aynıydı. 'Ne var yani?' diye düşündü Eva, 'Dört kız Londra'ya okumaya gitmek istediysek? Ne var ki bunda?' Artık son kozlarını oynayacaklardı. Eva başıyla arkadaşlarına komut vererek, tekrar annesi Melek Hanım, Duru'nun annesi Nejla Hanım, Eylül'ün annesi Birgül Hanım ve Mina'nın annesi Meltem Hanım'a döndü.

"Lütfen," dedi. "Çok şey istemiyoruz ki. Tek istediğimiz şey; okumak." Suratına yavru kedi masumluğu yerleştirdi. Yani, umarım öyle olmuştur, diye düşünmeden edemedi.

"Tabi." dedi Nejla Hanım. "Londra'da gezip tozup avımıza yakışıklı çocuk düşüreceğiz demiyorsunuz da."

Kaşları hala çatıktı. Bu yüzden gülemiyorlardı. Nejla Hanım her zaman daha açık sözlü olmuştu. Bunu kızlar çok iyi biliyordu. Kızı Duru'nun şu zamana kadar ki her sevgilisini en ince ayrıntısına kadar araştırmıştı. Ve uygun gördüyse Duru devam etmişti. Zaten Duru bu zamana kadar hiç aşık olmamıştı. Sadece bir kişi hariç.. O da tam aşk denilemezdi zaten. Nejla Hanım'dan tek gizleyebildikleri ilişkisiydi. Duru'yu araştırması yetmiyormuş gibi, Eylül ve Mina'nın sevgililerini de araştırırdı ve kızlarında annelerine ispiyonlardı. Aslında kızların şu zamana kadar çok sevgilisi olmamıştı. Tamam, Mina'nın çok olmuştu. Eva'nın ise hiç olmamıştı. Sadece bir süre konuşur bırakırdı. Erkeklere güveni yoktu. E bu kız kimseyle sevgili olmadan, nasıl erkeklere güveni sarsılıyor diyeceksiniz. Onu şuan açıklayamayacağım. Sır..

Daha kızlar annelerine söyleyemeden anneleri, Nejla Hanım'dan öğrenmiş olurdu. 'Hayır arkadaş anlamıyorum, bu kadın yeyip içmeyip bizi mi takip ediyor? Daha ben sevgilim olduğunu yeni idrak edene kadar sen hangi ara öğrenip, anneme yetiştiriyorsun? Ayıp denen bir şey var ya hu! ' diye düşündü Eylül. Mina'nın kolunu cimciklemesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.

"İkna oluyor gibiler, devam edelim." diye fısıldadı Mina.

"Dediğini duydum şu anda." dedi Meltem Hanım kaşları çatık, aynı pozisyonda oturuyordu ve sadece üstte olan ayağını sallıyordu. "İzin vermiyorum ortam içinde fısıltıyla konuştuğun için."

Mina göz devirdi. "Sanki normalde izin veriyordun da."

"Verecektim ama artık vermiyorum."

Diğer kızlar öldürücü bakışlarını Mina'ya gönderirken,

"Blöf yapıyor." dedi Mina.

Bu saçma konulardan sıyrılarak, boğazını temizledi Eylül ve konuşmaya başladı. "Benim bir ara dalıp gittiğim sırada ne konuştunuz?"

Eva elinin tersiyle bacağına vurdu kızın. "Buna mı takıldın mal, ben sana sonra anlatacağım."

"Tamam." dedi Eylül aynı Eva gibi fısıltıyla.

"Bakın," diye konuya girdi Eva.

"Zaten bakıyoruz." dedi annesi Melek Hanım.

"Olsun siz yine de bakın." dedi Eva önüne gelen bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırırken.

"Bazen zekana hayran kalıyorum kızım, bu olağanüstü zekan beni aşıyor."

Melek Hanım bu cümleyi kurarken Eva hariç kızlar kıkırdamaya başladı. Anneleri ise hala ciddi tavırlarını takınıyordu.

Eva kaşlarını çattı. "Konumuza dönebilir miyiz artık?"

"Konu monu yok. Siz orada tek başınıza ne yapacaksınız kızım? Ne yer ne içerseniz? Daha on yedi yaşındasınız. Reşit değilsiniz. Lisenin bitmesine bir sene var. Okuyun liseyi bitirin, üniversiteyi Londra'da okursunuz. Lise'de ülke değiştirmekte nereden çıktı canım." dedi Birgül Hanım incecik sesiyle.

"Seneye on sekiz olacağız, yani reşit" diye saçmalayan Eylül kızımız olmuştu. Kızlar ona tip tip baktığında saçmaladığının hala farkında değildi.

"Hem nereden çıktı bu Londra sevdası bakayım?" diye Eylül'ün saçma sapan cümlesini unutturan Melek Hanım olmuştu. Kızlar eş zamanlı olarak kafalarını Eva'ya çevirdiler.

"Ne?" dedi Eva. "Siz de hiç itiraz etmediniz ama?" Kafalarını yine aynı anda olumlu anlamda salladı üç kız.

"Çok istiyoruz." dedi Eylül.

"Hem de çok." dedi Mina.

"Lütfen." dedi Duru.

"Allah belamızı versin, çok iyi okuyacağız." diye son noktayı koydu Eva.

"Allah belanızı niye veriyor şimdi canım, Allah korusun." dedi Meltem Hanım yine saf denilecek kadar iyi niyetiyle. Kızlar birbirine baktı ve aynı anda kafalarını yana eğip alt dudaklarını sarkıttılar.

"Lütfeeeeeeeen!"

Seslerinin ağlamaklı çıkmasına özen gösteriyorlardı. Parmaklarını birbirine kilitleyerek çenelerine yerleştirdiler ve gözlerini kırpıştırdılar. "Lütfen, lütfen, lütfen, lütfen, lütfen, lütfen, lütfen, lütf-"

"Ay, tamam." diyerek sözlerini bölen Nejla Hanım olmuştu. "İzin verelim gitsin. Baksanıza çok üzülüyorlar canım kızlarım."

Duru, "Annem benim bee!" diyerek annesinin boynuna atlayıp öpücüklere boğarken, Diğer anneler de gülmeye başlamıştı. Birbirlerine baktıktan sonra Birgül Hanım kızlara döndü.

"Tamam madem." Diğer üç kız da annelerinin boynuna atlayıp öpücüklere boğarlarken,

"Durun bakalım." dedi Melek Hanım. "Bakalım babalarınız ne diyecek?"

Eva saçlarını geriye attı. "Siz onları ikna edersiniz. Bizim görevimiz sizi ikna etmekti. Sıra sizde canlarım, size güveniyorum," kızlara bakıp sırıttı. "Güveniyoruz." Dört kız kahkaha atmaya başladı. Anneler de gülmeye başlamıştı.

"Bak sen şunlara, kime çekti bunlar yahu!" dedi Meltem Hanım.

"Size tabii ki de!" dedi kızlar aynı anda ve kıkırdadılar.

--

Gelmişlerdi işte. Kızların ailelerini bin bir zorlukla ikna ettikleri Londra'ya gelmişlerdi. O kadar mutluydular ki.. Uzun zamandır bu kadar mutlu olmamışlardı. Mutlulardı evet. Neden mutlu olmasınlardı ki? Hayallerini süsleyen şehre gelmişlerdi. Nereden bilebilirlerdi ki; başlarına gelecek olayları? Nereden bilebilirlerdi; hayallerini süsleyen bu şehrin gün gelecek kabusları olacağını?

Sekiz "Gece Geliyor"Where stories live. Discover now