Bölüm 29 *Aşk İçin*

512 46 13
                                    

Multimedya: Kızlar ve oğlanlar

Eva SEÇKİN

Karakoldan çıktıktan sonra Erdem, Duru, Eren ve ben Henry'nin arabasına binmiştik. Diğerleri ise taksiye binmişlerdi. Yorgunluktan ölmek üzereydim. Başımı yanımda oturan Duru'nun omzuna yasladım. Susuzluktan ağzım kurumuştu. Açlıktan karnım zil çalmayı geçmiş, davul zurna çalıyordu.

"Su yok mu?" diye sordum. Henry dikiz aynasından bana baktı. Erdem'de arkasını dönmüştü.

"Var." Daha sonra Erdem'e baktı. "Torpidonun gözünde vardı."

Erdem hızlı hareketlerle torpidonun gözünden küçük bir şişeyi bana uzattı. "Aç mısın?" Sonra Duru ve Eren'e baktı. "Yani aç mısınız?"

"Açlıktan kusacağım!" dedi Duru yüzünü buruşturup. Erdem önüne dönüp torpidonun gözünü karıştırmaya başladı. Ben de şişenin kapağını açıp kafama diktim.

"İçtikten sonra bana da verir misin Eva?" diye sordu Eren. Başımı aşağı yukarı sallayıp şişeyi uzattım.

Biraz sonra Erdem tuzlu krakeri Duru'ya uzattı. "Al bunu, mideni yatıştırır." Duru Erdem'in elinden krakeri hızla çektiğinde kıkırdadım.

Krakerleri ikişer üçer yerken, gözlerimi irice açtım. "Duru yavaş, boğulacaksın!"

Bana bakmadan cevap verdi. "Açlıktan öleceğime boğularak ölürüm daha iyi!"

Sonunda eve geldiğimizde, Eren ve Duru arabadan hızla inmişti. Erdem de inerken Henry'e baktım.

"Sen gelmiyor musun?"

Gülümsedi. "Ben eve gideyim, üstümü falan değiştireyim, akşam gelirim belki."

"Belki değil, akşam gel." dedim ve arabadan indim.

Henry benim Londra'da sahip olduğum tek güzel şey idi. Yani Londra'ya ilk geldiğimiz zamanlardaki en güzel şey. Hülyalı hülyalı Erdem'e baktım. Şuan ki en güzel şey, tabii ki o idi.

--

Duştan çıktıktan sonra, kendimi üstümü giyinmeden bornozumla birlikte yatağa attım. Gözlerimi tavana diktim. Nezarethaneden çıktığımda gördüğüm Erdem'in yüz ifadesi gözümün önünden gitmiyordu. Ben galiba onu çok seviyordum.

"Eva?"

Yerimde sıçrayıp kapıda dikilen Arsel'e baktım. "Ne, ne oldu?"

Çarpıkça güldü. "Neden sırıtyorsun sen?"

Kaşlarımı çattım. "Sana ne?" Hemen yerimde toparlanmaya başladığımda bornozumla olduğum aklıma gelince gözlerimi irice açıp, yastıklarla örtmeye çalıştım. "Sen ne zaman kapıyı çalmayı öğreneceksin?!"

O da gözlerini irice açıp eliyle kapattı. "Pardon,pardon. Özür dilerim." Hızlıca yerimden kalkıp giysi odama doğru koşmaya başladım. "Yemek yiyeceğiz, onu söylemeye gelmiştim!" diye bağırdığında giysi odama girip kapıyı kapattım.

Tam bir salaktı! Hiç bir zaman kapı çalmayı öğrenemeyecekti, düşüncesiz! Sinirle dolabımda iç çamaşırı ve kıyafet çıkarıp giyinmeye koyuldum. Giyindikten sonra odamdan çıkıp makyaj masama oturdum ve saçlarımı biraz kurutup taradım ve aşağı inmek üzere odamdan çıktım.

Mutfağa girdiğimde herkesin masada olduğunu görmüştüm. Henry de buradaydı.

"Hoş geldin, Henry." dedim sandalyemi çekerken. Arsel'e de kızgın bakışlarımı göndermeyi unutmamıştım.

"Hoş buldum."

Yemek dedikleri şey pizzaydı. Muhtemelen Henry gelirken getirmişti.

"En sevdiğinden de aldım." dedi Henry. Onun aldığı konusunda yanılmamıştım. "Karışık ama bibersiz." Gülümseyip teşekkür ettim.

Sekiz "Gece Geliyor"Where stories live. Discover now