Bölüm 2 *Kar Topu Savaşı*

1.8K 123 29
                                    

Multimedya: Oğlanlarımız

Eva SEÇKİN

Banyodan çıkıp zaman kaybetmeden saçlarımı kurutmaya koyuldum. Saçlarımı kuruttuktan sonra Kıyafet seçmek için giysi odama girdim ve yaklaşık iki dakika kadar bir süre kıyafetlere baktım. En sonunda beynimde kurduğum bir kombinle; kot yüksek bel pantolon ve beyaz boğazlı bir kazağı elime aldım. Ayakkabı olarak beyaz spor ayakkabılarım, çanta olarak ise; deri siyah sırt çantamı aldım. Aslında daha gösterişli şeyler giyebilirdim. Elbise ya da topuklu ayakkabı. Ama bunu istemiyordum. Çünkü, bu; 'Kaybettiğin kıza dön bir bak istedim.' etkisi yaratacaktı. Bu ise, onu önemsediğimi gösterecekti. Onu hala önemsediğimi bilmesini istemiyordum.

Makyaj masama geçip öncelikle rimelimi sürdüm ve ardından hafif fondöten sürüp, mat pembe bir ruj sürdüm. Hafif bronz bir allıkla makyajım bitmişti. Saçlarım tarayıp salaş bıraktım. Hazır olduğuma karar verdikten sonra, yatağımda uyuyan Prenses'i öpüp koşar adımlarla aşağı indim.

Arabamın anahtarlarını alıp bahçedeki arabama atladım ve uzaktan kumandayla bahçe kapısını açtım. Bahçeden çıkıp bahçe kapısını yine kumandayla kapattım.

Evimizden okula arabayla gitmek on dakika kadar sürüyordu. Gereğinden fazla hızlı kullanarak evlerin bulunduğu sokaktan caddeye çıktım. Bir yandan yola bakarken bir yandan da, çalan telefonumu elimle aramaya çalışıyordum. Nihayet telefonu bulduğumda arayan kişiye baktım; Brendan! Telefonu açmadan meşgule attım. Sonrasında gelen arama ve mesajlara baktım.

Otuz okunmamış mesaj ve on cevapsız arama. Cevapsız aramaların üçü Henry'e aitti. O benim okuldaki tek yakın erkek arkadaşımdı, aynı zamanda Brendan'ın da öyle.

Brendan ve Clara'yı bastığımdan bu yana iki gün geçmişti ve dün telefonuma baktığımda iki arama ve beş mesaj vardı. Yani iki gündür sadece otuz beş mesaj atmış ve sadece dokuz defa mı aramıştı yani? Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde arabayı kenara çektim, kafamı havaya kaldırıp, "Ağlama." dedim kendi kendime. "Sakın ağlama."

Eylül DOĞAN

"Ya çıldıracağım, ikinci dersten çıktık ve ben o çocukların biriyle bile aynı derslikte değildim." diyerek kızlara söylendim. Yine kantindeki aynı masada aynı şekilde oturuyorduk.

"Vallahi ben de aynı şekilde." diye bana katılan yine canım arkadaşım Mina olmuştu. Bazen bizim beyinlerimizin ortak olduğunu düşünüyordum. Biz ikimiz bir plan yapsak aslında, bu okuldaki tüm çocukları peşimizde köpek yapabilirdik. Yani çirkin kızlar da değildik hoş. Mina bir kere tam bir barbie bebek güzelliğine sahipti. Sarı saçları, mavi gözleri, bronz ten rengi ve küçük burnu ile tam bir barbie bebekti. Ben de Mina gibi sarı saçlı ve mavi gözlüydüm. Bazen ikimize ikiz diyen bile oluyordu. Tek fark benim ten rengim beyazdı.

"Şu çocuk yakışıklıymış." duyduğum cümleyle şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Çünkü, bunu söyleyen Duru idi. İrice açılmış gözlerimle ona bakarken o pür dikkat yine aynı masalarında oturan çocuklardan birine bakıyordu.

Kafasını bana çevirip, "Ne?" dedi ve tekrar önüne döndü.

"Hangisi?" diye heyecanla sordu Mina.

"Şu. Bakın, şu anda kahkaha atıyor, lacivert kazaklı." Onunda sesi heyecanlıydı. Demin ki düşüncelerimi değiştiriyorum. Üçümüzün beyni aynı çalışıyordu. Aslında dördümüzün beyni aynı çalışıyordu ama Eva şuanda Dünya ile bağlantısını kesmişti ki okula bile gelmiyordu.

Duru'nun tarif ettiği çocuğa baktım. Gerçekten yakışıklıydı. Esmer ve sakallıydı. Siyah çerçeveli gözlükleri vardı. Saçları özenle taranmıştı ve giyimi hepsini açık ara solluyordu. Gözlerim yanındaki çocuğa kaydı. Bana gözlerini dikmiş bakarken, ben de aynı şekilde gözlerimi kaçırmadan ona bakıyordum. Gözleri maviydi, saçları sarı ve yana yatırılmıştı. Yüzü bembeyaz ve pürüzsüzdü. Bebek gibi. Yani en azından uzaktan pürüzsüzdü. Daha fazla dayanamayıp gözlerimi ondan çektim ve önüme döndüm.

Sekiz "Gece Geliyor"Where stories live. Discover now