Bölüm 22 *Doğum Günü Partisi*

585 45 22
                                    

Multimedya: Mina

Eva SEÇKİN

Mina'nın iki katlı pastasını görevliler tekerlekli masada getirirken, Buğra ağabey Happy Birthday şarkısını açmıştı. Herkes alkışlarken, Mina'nın mutluluktan gözleri dolmuştu. Pastanın üstünde pasta hamurundan yapılmış Barbie ve Ken vardı.

"Haydi mumları üfle!" dedi Eylül şarkı bittiğinde. Mina sırıtıp ellerini çenesinde birleştirdi ve gözlerini kapatıp başını havaya dikti.

"Umarım Arsel'le hiç ayrılmayız." diye fısıldadı Eylül bana yaklaşıp. "Kesin onu diliyor."

Sırıtıp Mina'ya baktım. Hala dilek tutuyordu. "Bir de tek boynuzlu at istiyorum!" dedim ve kıkırdadım. "Nasıl uzun bir dilek bu Mina, yeter!"

Gözlerini açıp mumları üfledi ve kıkırdadı. Görevliler pastayı götürürken, Mina'ya yaklaşıp sarıldım. Daha sonra her zaman olduğu gibi Duru ve Eylül'de gelip sarılmıştı.

"Kardeş sarılmanız bittiyse, sevgilimi alabilir miyim?" diye mırıldandı Arsel.

Geri çekilip güldüm ve Arsel'in omzuna hafifçe vurdum. "Yemedik be, al!"

"O zaman dans!" Başımı Buğra ağabeye çevirdim. Çoktan yerini almıştı. Kısa sürede yüksek ses müzik dolduğunda insanlar dans etmeye başlamıştı.

--

Romantik bir parça çaldığında insanların bir anda mod değiştirmesini hayretle izlerken Brendan yanıma geldi.

"Dans edelim mi?" Baygın baygın ona baktım. Gerçekten mi?! Hadi ama! Ona cevap dahi vermeden insanları izlemeye koyuldum. "Sadece bir dans." Hala ısrar etmesine anlam veremiyordum. İstemiyorum işte. Yandan yandan Erdem'in olduğu tarafa baktım. Ama kimse yoktu. Kaşlarımı çatıp gözlerimi insanların dans ettiği yere çevirdim. Kylie ve Erdem'in dans ettiğini görmemle kaşlarımı iyice çattım. Nefesim daralmaya başlamıştı. Nasıl yapabiliyordu bunu?

Brendan'a baktım ve koltuktan kalkıp dans edenlerin olduğu yere ilerledim. O da peşimden geliyordu. Durup Brendan'a baktım, sırıtıyordu. Geri zekalı. Elini belime doladığında kollarını tutup biraz yukarı çıkardım. Zoraki bir şekilde gülümseyip ellerimi boynuna koydum.

Biraz bozulsa da konuşmak için ağzını araladı. "İlk dansımızı hatırlıyor musun?"

Başımı aşağı yukarı salladım. "Hatırlıyorum. Duru'nun doğum günüydü. Peki sen kumsalda beni sırtından nasıl düşürdüğünü hatırlıyor musun?"

Kahkaha attı. "Hatırlıyorum tabii ki."

Ben de kahkaha attım. Ama yapmacık bir kahkaha. "Ama sonra, kalkmıştım ayağa."

Bir süre sessizlik olduktan sonra konuştu. "İlk pikniğe gittiğimiz günü hatırlıyor musun? Senin kolunu sivrisinek sokmuştu, sen yılan soktu diye ortalığı ayağa kaldırmıştın."

Kaşlarımı çattım. "Ama canım çok acımıştı!"

Gülümsedi. "Biliyorum."

Ben de gülümsedim. "Ama sonra sivrisinek olduğunu anlamıştım. Küçük bir acıydı. Hemen geçecekti. Öyle de oldu." Sivrisineğin soktuğu kolumu gösterdim. Sol kolumdu. Onu bile hatırlıyordum. "Bak, izi bile kalmadı."

Başını aşağı yukarı sallayıp gülümsedi. "Ne kadar mutluyduk hatırlasana."

Başımı yana eğip gülümsedim. "Beni nasıl aldattın hatırlasana." Sertçe yutkundu. Hafif tebessüm ettim. "Önce, aynı kumsalda düştüğüm gibi yere çakıldım. Ama sonra kalktım ayağa. Sonra ne oldu biliyor musun? Bir yılan sokmuş gibi acıdı sandım. Ama sonra sivrisinek ısırığı kadar ufak olduğunu anladım. Acısı geçti." İşaret parmağımla sol göğsüme bir defa vurdum. "Bak, izi bile kalmadı."

Sekiz "Gece Geliyor"Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt