9. Biçare

31.5K 2.2K 715
                                    

Multideki müziği dinleyerek okumanızı tavsiye ederim. Oy vermeyi unutmayın.
Hepinize İyi Okumalar.
~~

"Unut" dört harf, bir kelimenin ifade ettiği kocaman bir eylem. Unutmak demek yaşananlar için geçerli değildi, unutmak birisini de unutmakla sınırlı da kalmıyordu. Unutmak istediğin kişinin sana kattıklarını da unutmuş olmaktı. Hayatına giren birisini unutmak demek sana bırakıp gittiği şeyleri de unutmaktı aslında. Ah ne acı bir kelimeydi ; unut. Dört harften oluşan bir kelime söylerken bu kadar can yakabilir miydi ? Yüreğine çöken ağırlıktı, unut kelimesi. Unut denildiği anda yaşadıklarının baştan sona gözünün önünde canlanmasının sonucunda "nasıl unutulur ki ?" demekti aynı zamanda da.
Unutulmak istenmezse , unut kelimesi biçare olurdu.

Nazenin içi yanarken havanın soğuk olmasına sığınarak balkonuna oturmuştu. Düşünüyordu. İki eliyle çayını sarmıştı. Halit'le konuşmalarının üstünden bir hafta geçmesine rağmen hala düşündüğü bir şey vardı; unut. Unutmak istemiyordu Nazenin. Unutunca ne değişecekti ki? Hisleri yine aynı kalacaktı. Halit'i gördüğünde içine dolan huzuru, Halit konuşurken her kelimesini, cümlesini kaçırmaktan korkarcasına dikkatle dinlediğini, Halit'e her baktığında Halitle el ele verip hayal dünyasının kapısından içeri girdiklerini... Bunları unutamam ki dedi Nazenin, unutsam bile unutamam.

Hadi bunları unuttum, peki Halit'in bana bıraktıklarını nasıl unutacam dedi kendine Nazenin. Nazenin sevmeyi Halitte öğrenmişti. Bir erkeğin omzunda ağlamayı ilk kez Halitte tatmıştı. Derince bir nefes aldı Nazenin. Aldığı nefesin yüreğindeki yangını biraz da olsa söndürmesini diledi.

Biçareydi Nazenin. Ne yapacağını bilmiyordu. Halit kendisine hiç açık kapı bırakmamıştı. Hatta kapıları kapayıp önlerine yüklerle taş dizmişti. Ve kapıya giden yolları da çakış taşlarıyla doldurmuştu. Halit'e giden yolların çiçeklerle dolu olmasını beklemiyordu. Ahsene söyledikleri şimdi daha bi anlam kazanmıştı. "Halit kesinlikle imtihanıydı!"

~~

Nazenin bugün dükkana gitmek istememişti. Sabah İpek'i arayıp dükkanı açmasını ve bugünlük idare etmesini söylemişti. İpek ısrarla ne olduğunu sorduğunda ise biraz hastayım demişti. Yalan söylememişti, hastaydı, kalbi ağrıyordu. Bugün evinde zaman geçirmek istiyordu Nazenin. Evinde olup amaçsızca yatmak istiyordu, belki de uyurdu. Pijamalarını bile çıkarmamıştı. Evet uyurdu, uyumak rahatlatırdı bir süreliğine düşünmezdi en azından.

Nazenin bunları düşünürken çalan zille uyku hayallerine ara verdi. Sürünerek kapıyı açtığında tepeden tırnağa hazırlanmış Ahsen'i gördü.

"Dağınık ev topuzu, üstünden çıkarılmayan pijamalar, göz altı morlukları, şiş gözler , bitkinlik ve hoşgeldin depresif haller " söylenerek içeri girip Nazenin'in yanağından öptü Ahsen.

"Ya da sen kısaca Halit'ten sonra Nazenin de diyebilirsin Ahsen"
"Demem. Çünkü o duygu yoksulu insan için kendini hırpalamana, kukumav kuşu gibi takılmana müsaade edemem anlıyor musun ?"

Nazenin gülümsemeye çalışarak Ahsen'in yanına oturup başını Ahsen'in karnına yasladı. Ellerini Ahsen'in gün geçtikçe büyüyen karnına koydu. Ahsen ellerini Nazenin'in topuzuna götürüp saçlarının dağılmasını sağladı. Ellerini saçlarına daldırıp, anne edasıyla okşadı.

"Nazenin nasılsın" dedi Ahsen. Bunu günlük konuşma sorusu olarak sormuyordu, Ahsen. Nazenin'in anlatması için sormuştu. Hani bazı arkadaşlar vardı ya tek bir sorusuyla insan içini dökmeye hazırdı, bu ikili de öyle arkadaşlardı.

NEREDESİN SEN? (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now