~BÖLÜM~ (2)

27.8K 963 709
                                    

İyi okumalar...

Duyduklarım ile kanım çekilmişti sanki beynimde yankılanan düşüncelere inanamıyordum. Ben daha on dokuz yaşındaydım. Kimilerine göre çokta küçük değil gibi görünse de ben kendimi küçük hissediyordum. Yaşadığım travmalar sonucunda çocukluğunda esir kalan genç bir kız. Güven duygusu şu anlarda benliğimi zorlarken evlenmekte nereden çıkmıştı ben daha kendime bile zor bakıyordum hatta bakmakta da zorlanıyordum.

İmkansızdı, dilim lal olmuş şaşkınca Hüseyin amcamın gözlerine bakıyordum. Gözlerinde gördüğüm duygu karmaşası ile yavaş yavaş kendime gelmeye başlıyordum. Sert bir rüzgar öfkeyle saçlarımı dağıtırken aynı öfke ile bende elimi Hüseyin amcamın omuzundan çekerek ayağa kalktım.

Hüseyin amcaya yakışmayan bazı tabirler zihnimin en deli köşelerinde dolanıyordu.  Anlaşılan Hüseyin amcam bu gün kendini çok yormuştu ne dediğini bilmiyordu herhalde. Buna inanmak istedim. Tamamen kafasında kurduğu bir şey olmasına o kadar inanmak istedim ki bu yaşıma kadar herkese içimde oluşan ilkel bir ön yargı ile yaklaşmıştım. Güvenmek benim için dünyanın en zor şeyi olmuştu. Birine duygularımı açmak, benim kendi dünyamda ki zayıflığımın aynası olmuş kimseye kendimi açmamıştım. Hüseyin amcamı, o aynayı yaratan sanatçı olarak benimsemiştim hep.

"Nazlı-" Ona karşı saygımı asla bozamazdım. Dudaklarımın arasından, onun kalbini incitecek tek kelimeyi bırakın tek bir harf çıkarsa kendi kendimi kanatırdım ben. Hüseyin amcama elimi kaldırıp konuşmasına izin vermedim. Bu konularda çok sert oluyordum ve Hüseyin amcam benim en değerlimdi. Konuşmamak en iyisiydi bazen sadece kafamızın içinde ki sesi dinlememiz gerekirdi.

"Hadi artık eve gidelim hava da soğuk zaten. Bu konuşmayı da burada kapatalım." Bakışları üzgün bir hal alırken gülümsemeye çalışarak yokuştan aşağıya süzülmeye başladım. Tıpkı, özgürlüğe kanat çırpan bir kuş misali.

Dolmaya başlayan gözlerimi soğuktan buz tutan ellerim ile sildim. Tamirhaneye gelen adam beni ne tanıyordu? Nasıl böyle bir teklifte bulunmuştu? Aklımda onlarca soru işareti oradan oraya salınıyordu. Her sorunun cevabı bilinmezlik ile doluydu. Bu çok ağır bir teklifti, çok kırıcı bir teklifti. Bunu Hüseyin amca bana nasıl söylemişti aklım almıyordu, akmak üzere olan bir damla yaşa izin verdim. Gözyaşlarım, ilkokulda sıra bekleyen çocuklar gibi arka arkaya dizilmiş dışarıya coşkuyla çıkmayı bekliyordu. Kalp kırıklığının, hayal kırıklığının kanayan yarasından akan bir damlaydı o. Benim çaresizce başkaldırışımın bir damlasıydı. Hayal kırıklığımın, kalbimi çizerek iz ettiği bir acının şahidiydi.

Hayatta yalnız başıma olduğumun her zaman bilincindeydim. Güçlü olmak için çabalayan bir kızdım fakat bunu her defasında yüzüme tokat misali çarpan insanlar ile her zaman hatırlamak zorunda kalıyordum. Artık zorlanıyordum. Tüm yaşadıklarım bana acıdan başka bir şey vermiyordu. Ben Hüseyin amcanın hatırı için; karısının, kızının laflarına katlanıyordum. Boşluğa doğru süzüldüğümü hissediyordum. her şey birbirine dolanmış bir halka gibi. Çıkış yolu arıyordu çaresizce dolanan ruhum.

Hüseyin amcam, tanımadığı bir adamın oğluyla beni evlendirecek kadar umursamaz olabilir miydi? Beni, kızı yerine koyduğu kahve gözlüsüne kıyabilir miydi? Yoksa içimde ki umut kırıntılarının sakladığı yansımanın gerçek görüntüsü müydü bu durum? Artık kendi ayaklarımın üzerinde durma zamanım geliyordu demek ki. Kendi hayatımı bitirecek kadar aptal değildim. Evlenmek, benim için o kadar büyük bir şeydi ki kendimi basit bir kız gibi hissediyordum. Duygularım karmakarışık olmuş değişik dünyalarda geziniyordum.

"Nazlı..." Evin kapısından girmek üzereyken bana seslenen Hüseyin amcaya, küçük bir çocuğun elinden şekeri alındığında alan yüz ifadesi ile döndüm. Hem kırgın hem üzgün, iki hissin birbirine harmanlanmış bütün hali ile.

AŞK'IN NAZ'I (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now