BÖLÜM (40) ^FİNAL^

21.4K 678 149
                                    

Yine hem hüzün hem de sevinç içindeyim. Aşk'ın Naz'ını yazarken çok tereddüt yaşadım. Acaba duyguları aktarabilir miyim? Çünkü yaşamadığım duyguları okuyucuya hissettirmek gerçekten zordu. Yine de her bölümü severek yazdım. Her bölümü eğlenerek yazdım. Kendi karakterime de çok sinirlendiğim oldu. Bu hikaye de tüm duyguları aynı anda yaşadım. Yeri geldi bölüm yazarken gözyaşlarımı tutamadım.

Pek çoğunuz yorumlarınız da ne kadar sinirlendiğini dile getirdi, birçoğunuz oy verdi ve bazılarınız ise sadece okudu. Hepinize tek tek teşekkür ederim. Bu kitabı bir gece uyumadan önce yazmayı düşündüm ve şimdi final veriyorum. Benim yanımda olduğunuz, bana destek olduğunuz ve her bölümde yorumlarınızla sayfalarımı süslediğiniz için size minnettarım.

Neyse ki bu ayrılık konuşması değil. Evet, Aşk'ın Naz'ı final veriyor fakat bu hikaye daha yeni başlıyor. Böyle bir finali hak etmiyor diye düşünüyorum bu karakterler. Bu sebeple Aşk'ın Naz'ı devam edecek. Yeni bir ad ile kaldığı yerden mi desem, gelecekten mi desem bilemedim. Tek bilmeniz gereken devam edecek.

Şimdi sizden son bir şey istiyorum. Final bölümümüze rekor yorum yapın lütfen. Bunu hak eden bir final.🌸

Gündüzün rengine benzemez gecenin rengi; üşütür ayaz, korkutur karanlık. Bir gariplik bir hüzün var içimde. Ya bu şehirde ben fazlayım ya da yanımda biri eksik. Her zaman eksiktim gerçi. İçimde boşluğunu hissettiğim üç yer vardı. en hasarlısı Ateşti. En anlamlısı Ateşti. En çok kanayan, kendini hatırlatanı Ateşti.

Bulutlar kadar çok sevmiştim. Bulutlara sarılmak kadar imkansızdı. Dalgalar kadar gelgit içinde kalarak sevdim seni. Sen aklım ve kalbim arasında kalan en güzel çaresizliğim oldun. Bir kere çaremi bulmama izin vermesen de sevdim seni işte. Kalbe hiçbir dil, laf anlatamazmış bunu öğrendim.

Gözlerimiz birbirine kilitlenmiş, hüzün sarmalamıştı bedenlerimizi. "Gitmek zorunda değilsin." Diye mırıldandığında kafamı iki yana salladım.

"Yanılıyorsun Ateş, gitmek zorundayım." Diye fısıldadım gözlerinin en derinine bakarken.

Gözlerini kırpıştırdığında bende derin bir nefes alarak son kez baktım gözlerine. Böyle uzun uzun, sanki hiç gitmeyecekmişim gibi... birbirine aşık iki sevgili gibi baktım gözlerinin içine. Kafamı arkama çevirdiğimde Banu, ifadesiz bir şekilde bize bakıyordu Mehmet Bey, kafasını salladığında bende hafif tebessüm ederek Ateş'e döndüm.

"Ayağa kalktığın gün; beyaz bir kağıda her şeyimi akıttığım o zarfı dolabından al ve oku. Onu, yürümeye başladığın, artık özgürlüğe kavuştuğun gün oku olur mu? Bu benim senden ilk ve son ricam." fısıldayarak ellerini sıktım.

Kafası karışırken yutkunmakta zorlandığını fark ettim. Artık Çok geçti bizim için. İlk defa ona bu kadar yakındım. İlk defa ona bu kadar açıktım. Ve Ateş'te ilk defa o duvarlarını çekmişti önümden. Şimdi önümüzde sadece acıyla kıvranan ve her şeye rağmen atmaya devam eden kalplerimiz vardı. O masum kalpler acıyla kavruluyordu. O ateşi söndürmek için çok geç kalınmıştı. O merhemi bulmak için çok zaman harcanmıştı.

"Ayağa kalkarsam eğer; seni bulacağım. O zaman her şey daha farklı olacak emin ol. O gün geldiğinde sadece ikimiz olacağız. Sende bunu unutma olur mu?" O'da gözlerime bakarak fısıldadığında acıyla bir nefes vererek gülümsemeye çalıştım.

"Unutmam." Diyerek gülümsediğimde kafasını sallayarak gözlerini Banu'ya çevirdi.

"Ve sen Banu, dediklerinde haklısın. Seni çok sevdim. Sen benim güneşimdin. Sen gittin ya ben; karanlığa dost, güneşe düşman oldum. Sen gittin, karanlık kabusum oldu. Yalnızlık sen oldu bana. Ölmek istedim çünkü terk edilmiştim. Ayaklarım sakat kalmıştı ve ben bu saatten sonra bir b*ka yaramayacaktım."

AŞK'IN NAZ'I (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now