BÖLÜM (29)

13.7K 539 129
                                    

Media: Banu :)

İyi okumalar...

Dipsiz kuyuların birinden yükselen çığlık sesleri, ağlamak üzere olan bulut damlasında yankılandı. Gözyaşları üzerimize süzülürken, şimşekler çığlıkların habercisiydi. Üzerimize doğru esen rüzgar, aşkın getirdiği felaketin misafiriydi. Çaresizlik karanlık sokaklarda kol gezerken, umut peşinden koşturan histi.

Bir kez daha demek için...

Umut ağlıyordu gece yarılarında, çaresizlik ise ıssız sokaklardan birinde duvarın dibine çökmüş bekliyordu. Yine poyraz esiyordu kalbimde. Savuruyordu sonbaharımı erken yaşatan hayal kırıklarımın solan çiçeklerine. Deniz misali vuruyordu dalgalar kalbimin en dibine. Ve yine susuyordu dil. Konuşursa biliyordu yok olacak. Perişan olup kaybolacak. Sırf kaybolmamak için tek sahip olduğu, hazinelerinden akan duyguları kaybetmemek için susuyordu.

Kaybettiği hissine kapılıyor yine de çırpınıyordu. Kolundan tutulup kıyıya çekilmeyi bekliyordu. Nefes almak için temiz havayı, ağlamak için ise yalnız kaldığı karanlık geceleri. Gölgeli gözlerin ağır sessizliğinde saklı kalan hikayelerin ortaya çıkışını bekliyordu.

Salona düşen şimşeklerden geriye kalan tek şey koskoca bir sessizlikti. Tüm gözler şaşkınlık ile Ateş'e dönmüştü. İçimde umudunu kaybetmemek için çırpınan o küçük kız, nefesi tükenene kadar bağırıyordu. Ateş'e sesini duyurabilmek için boğazı yırtılırcasına bağırıyordu. Lakin bilmiyordu ki Ateş sadece kalbinin attığı kişinin sesini duyar.

Banu'nun gözlerinin irisinden belli olan şaşkınlık çehresine de yansıyordu. Ağzı sonuna kadar açılmış inanamaz bakışları, bakmaya kıyamadığım gözlerde dakikalardır nöbet tutuyordu. Herkes şaşkınlık içinde ne yapacağını şaşırmıştı.

Ateş; yıllar önce aşkından hayatını tekerlekli sandalyeye mahkum eden Ateş, duygu barındırmayan ifadesi ile karım demişti. Bana demişti. Onu tanımak için uğraştığım şu dört ayda ağzından çıkan ilk karım kelimesi diye bu kadar etkilenmiştim belki de. Kalbim, sevinci en dolu dizgin yaşadığı şu anlarda haram kılınmıştı bana.

Kaşlarım sonuna kadar çatılırken, bir kaplan edası ile Banu'ya dikmiştim keskin gözlerimi. Uzak dur diye bağırıyordu bakışlarım. Daha ne kadar öldürebilirsin o adamı diye yalvarıyordu adeta. Canım yanıyordu kanadı kırılmış ürkek bir kuş gibi. Banu, Ateş'in önüne eğilerek elini tuttu.

"Bu şaka değil mi? Sen evlenemezsin Ateş! Sen bana aittin hani. Hani birbirimize aittik sonsuza kadar?" Acı dolu bakışlar vardı. Birbirlerinin geçmişinde takılı kalan iki kalp; birde arkalarından acı ile onları izleyen, kanayan bir yara.

"Banu! Git artık! Yıllar sonra gelmen hiçbir şey ifade etmiyor onun için anlasana. Ateş'in kalbi, kime ait olduğunu aylar önce seçti." Acı dolu bir buse belirdi yanaklarımda. Acıdan harmanlana bir gülücük. Gözleri dolu dolu ağlayan ama kimseye gözükmeyen. Bedeni alev aldığı halde sesi soluğu çıkmayan bir beden, acı çeken.

"Bu saçmalık! Bu kızı mı layık gördü kalbin. Ne yaşadınız da seçti kalbin, ha ne yaşadı? Benim gibi sevdi mi mesela?" Derin bir nefes çekti ciğerlerim ürkekçe. Çığlık çığlığa bağırmak varken susmayı tercih eden bir gönül daha koptu.

"Pardon! Nasıl kızlara layık olmalıymış!" diye öfkeyle çıkıştığımda gözlerim sinirden çakmak çakmak olmuştu. Tüm gözlerin bana dönüşünü umursamadan kısılan gözlerim Banu'nun gözlerinde kilitlenmişti. Her şeye susardım belki. Her şeye hem de. Canımı yakmalarına bile izin verirdim. Kimsenin beni küçümsemesine susacak kadar sessiz değildim, ki hiçbir zaman susmamıştım.

AŞK'IN NAZ'I (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now