~BÖLÜM~ (3)

21.4K 863 585
                                    

İyi okumalar...

Yaşamım boyunca tanıştığım her insanın bir amaca hizmet ettiğini anlayacaktım. Toy olan kalbimi, aklımı, mantığımı belki de vicdanımı olgunlaştırmamı sağlayacaklardı. Bazısı benim imtihanım olacaktı belki de bazısı beni kullanacaktı bazısı bana öğretecekti. En önemlisi ise kendi canımı nasıl bir sevda uğruna feda edeceğimi öğrenecektim. Düş kırıklıkları ile kalbim dolacak, belki ruhum karalara bürünecekti bazı geceler. Sevilmeden nasıl sevileceğini öğrenecektim en acı şekilde. Umut, hayallere sarılmaktır. Ben umutlarıma sarılıp gözyaşları ile kalbimi ezip geçmesini izleyecektim.

Hayatı nereden yakalamam gerektiğini öğrenecektim fakat en önemlisi de içimde ki en iyi ve en kötü yanlarımın ortaya çıkmasını sağlayacaklardı. Belki çok üzülecektim geceler boyu ağlayacaktım. Belki çok sinirlenecek gözüm dönecekti. Belki de bir kuş misali huzuru bulacaktım. Yine de tüm olanlara rağmen hepsine minnettar kalacaktım. İşte onlar daima yanımda tutmaya değer olanlar olacaktı.

Bazen çok üzülürdüm geceler boyu yatağımda sessizce ağlardım. Korkardım kimsenin sesimi duymasını istemezdim. Bu yüzden hep geceleri ağlardım. Geceler benim dert ortağım olurdu. Karanlığın ardında ki sessizlik eşlik ederdi yuttuğum hıçkırık seslerime. İçimde yanan alevin dışa vurduğu gözyaşları canımı yakar boşlukta sürüklerdi ruhumu.

Belki yüzümde ya da vücudumun herhangi bir yerinde yara izleri yoktu. Bir insanın acı çekmesi için vücudunda acıların imzası olan izler olup kanamalı mıydı? Ben acı çekiyordum işte. Vücudum ne kadar temizse ruhum o kadar kirli ve yaralıydı. Bedenimde taşıdığım yükün tüm pisliği ruhuma ulaşıyordu. Günden güne yitiriyordum içimde kalan o çocukça mutluluk duygusunu.

Bir insan kendisine acır mıydı? Ben kendime acıyordum. En çokta savunmasız olan kalbime acıyordum. Kalbim en ulaşılmazım olsa da en çok darbe yiyen de yine kalbim oluyordu. Gözlerim benim zırhım olsa da kalbim benim en ürkek yerimdi. En savunmasız sesi çıkmasa da en çok acıya mahkum kalan.

Çoğu insan beni duygusuz, sert bir kız olarak nitelendirirdi. Aslında doğru söylüyorlardı. Neden tanımadığım insanlara yumuşak tarafımı göstermek isteyeyim ki? Herkese samimi davranmadığım zamanlar ismim soğuk nevaleye çıkar oradan da inmezdi genelde.

Onlar beni her gördüklerinde aşağılamak için can atarken ben, niye onlara merhametimi gösterecektim ki? Her yerde yüzüme baka baka; utanmadan, sıkılmadan, bıkmadan dedikodumu yaparlardı. Bazen utanmadan çirkin yakıştırmalarda bulunurlardı ki bu benim sinir katsayımı çok zorlayan anlardı genellikle.

Hayatımda en çok çocukları severdim. Çocuklar benim gözümde birer melekti. Hayatın kirine, pisliğine bulaşmamış olan küçük birer melek. Ufacık elleri ile kendi dünyaların da yaşayan ufak birer melek. Her şeyi gökyüzü sanan özgürlüğe kucak açan pembe hayallerle kalplerini dolduran ve bir zaman sonra o kire bulaşan.

Ne kadar da acınasıydı benim de bir zamanlar ufak bir melek olduğumu hatırlamak. Sahi ben çocukluğumu ne kadar yaşamıştım? Gözlerimin içi ne zaman ışıl ışıl olmuştu?

Yedi yaşında hayal dünyamdan koparılmış benliğimi bulmuştum. Ne kadar da komikti değil mi? Yedi yaşında, eli kalem tutmayı yeni yeni öğrenen bir çocukken ben hakarete maruz kalıyordum. Zaman zaman suratımın ortasında bir iki tokat patlıyor gözyaşlarımı seriyordum gözler önüne.

Hüseyin amcam, her ne kadar bunu engellemek istese de sonuçta karısı Seher ablaya laf yetiştiremiyordu. Seher abla, mesela beni sokağa ya ekmek almak için ya da halıları yıkamak için çıkarırdı. Ben daha fırçayı nasıl tutacağımı bilmiyorken hayatım ve benliğim kirlenmeye başlamıştı. Halıdan çıkan her bir kir damlası ruhuma işlenmişti yavaş yavaş. Zaman içinde büyümüş ve kocaman bir halka olmuştu o acıların içinde kıvranan ruhum.

AŞK'IN NAZ'I (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now