BÖLÜM (12)

15.2K 664 174
                                    

İyi okumalar...

Mutfağa indiğimde hızla bir yandan ekmek dilimleyip bir yandan ocağa yemekleri koydum. Dolabı açıp turşu çıkardım salatayı tabağa koydum. On dakika içinde yemek hazır olduğunda derin bir nefes aldım. Bana dediği bu sözler için günün birinde pişman olacaktı. O zaman ben olur muydum? Bilmiyordum. Eksik var mı diye tepsiye göz attım olmadığını fark edince dikkatli bir şekilde tepsiyi alıp merdivenlerden yavaş yavaş çıktım.

Kapısını ayağımla tıklattığımda ses gelmeyince kapıyı açarak içeri girdim. Ateş pencerenin önünde koltuğa oturmuş elinde telefonla ilgileniyordu.

"Yemeğini getirdim." Son derece duygusuz sesim ile kafasını kaldırıp bana baktı. Aynı duygusuzluğu sürdürmeye devam ettiğimde oturduğu koltuğun yanında duran sehpayı gösterdi.

"Şuraya koy." Emrine sinirimi belli etmeden itaat ederek sehpaya ilerledim tam sehpaya tepsiyi koyacağım an "Dur!" demesi ile şaşkınca ona baktım.

Ellini uzatınca tepsiyi istediğini sandım ve tepsiyi ona uzattığım anda Ateş tepsiyi elimden alarak üzerime doğru fırlattı. Ben o ana kadar durmuş sessizce onu izliyorken bu hareketi ile sıcak yemeklerin üzerime dökülmesi ile acı bir çığlık feryat etti dudaklarımdan.

"Ne kadar beceriksizsin!" Bana alayla bakan Ateş'e kolumda hissettiğim acıyla baktım.

"Kusura bakma Nazlıcık bilerek oldu." Kulaklarım dediklerini işittiğinde koluma kısaca bakarak bir adım uzaklaştım.

"Sen-" Yanmanın verdiği acıyla titreyen parmaklarım sol koluma gitti. Gözlerim sulanırken aniden odanın kapısı açıldı.

"Ateş!" Mehmet Bey'in gürleyen sesine aldırmadan odadan çıkacağım anda Ateş'in keskin sesi durmamı sağladı.

"Hoş geldin baba bizde Nazlı'nın sakarlığından konuşuyorduk." Ne yapacağımı bilemediğim anlardan biriydi. Ateş'in alaycı sesine inanamıyordum bunu yapacak kadar benden nefret mi ediyordu?

"Buraya gel!" Ona döndüğümde gözlerinde gördüğüm nefret neyin nesiydi? Kimeydi bu öfkesi? Neden bir günü bir gününü tutmayan bir adamdı.

"Yeter! Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bu ne demek!" Mehmet Bey'in öfkeli sesi ile hala acıyan koluma baktım. Boydan boya kıpkırmızıydı Ateş'i dinlemeden odama gittim.

Hızla kapımı kilitleyerek banyoya ilerledim. Soğuk suyu açıp yanan kolumu suya koyduğumda yanma hissi artarken dolu gözlerimi suya diktim.

Neden bunu yapmıştı? Neden bana zarar vermek için elinden gelen neyse yapıyordu. Ben onu bugüne kadar yanlış mı tanımıştım. Gözyaşlarım usulca akarken tüm vücudumu soğuk suyun altına bıraktım. Neden demekten başka bir şeyim yoktu. Geçen hafta ki Ateş ile şimdi ki Ateş arasında dağlar kadar fark vardı. Bir anda yakın davranıp iyi düşünmemi sağlıyordu sonrasında ise her türlü oyunla canımı yakıyordu.

Sessiz durmamdan dolayı mı bu cesareti buluyordu kendinde? Ne yapabilirdim ki? Bu evde bir çalışandan farkım yoktu. Bu yüzden ona daha fazla baş kaldıramayacaktım sanırım. Soğuk suyun biraz rahatlatması ile havluma sarındım. Kolum hala acıyordu. Derim kıpkırmızıydı.

Kuru kıyafetlerimi üzerime zor da olsa giyerek yatağımın yanına yere çöktüm. Daha ne kadar dayanabilirdim buna! Ben ılımlı davranmaya çalıştıkça yardım etmek için ellimden geleni yapmaya çalıştıkça bana yaptığına ne denirdi? Daha bugün kalbimi kırması yetmiyormuş gibi psikopatça yaptığı bu harekete bir kelime bulamıyordum.

"Nazlı, canım." Kapımın tıklatılması ile derin bir nefes aldım. 

Duru gelmişti.

"Aç hadi şu kapıyı, merak ediyorum seni!" Yaşlı olan gözlerimi silerek gitmesini bekledim. Kapının tıklatmadan çok tekmelenmesi ile yavaşça ayağa kalktım. Anahtarı çevirip kapıyı açtığımda bana aniden sarılan kollara sığındım. İçeriye geçtiğimde istemsiz akan göz yaşlarımı silen Duru, kolumun halini görünce ufak bir çığlık attı.

"Bunu abim mi yaptı sana?" Fısıltıyla çıkan sesine cevap vermedim. Yatağa oturunca yanıma oturdu.

"Ben abimin daha önce kimseye bu şekilde zarar verdiğine şahit olmadım." Derin bir nefes alarak koluma baktım Daha da kötü gözüküyordu. Duru'ya bir şey diyemedim.

"Hadi kalk bir hastaneye gidelim. Gösterelim şu kolunu." Üzgün ve bir o kadarda mahcup bakışları gözlerime değdiğinde kafamı iki yana salladım.

"Gerek yok Ben hallederim." Yaşlı gözlerimi silerek ona gülümsemeye çalıştım. Pek mümkün olmamıştı gerçi. Ateş yüzünden acı çeken insanların birde benim yüzümden üzülmelerini istemiyordum.

"Nazlı bak kötü görünüyor." Omuzumu silktim. Ruhuma aldığım darbe daha kötüydü Kalbimin ortası sıkışıyormuş gibi hissediyordum. Bu hissettiğim şey de neyin nesiydi?

"Gerçekten iyiyim Geçer bir hafta içinde." Duru sinirle ayağa kalktı oldukça sinirli gözüküyordu.

"Hayır buna izin veremem, BABA!" Diye bağırmaya başladığında ayağa kalkıp Duru'nun kolundan tuttum.

"Duru, bağırma lütfen." Dedim.

"Ya şu kolunun halini görmüyor musun?" Kimseyi endişelendirmek istemiyordum. Kolumun ağrısı git gide artıyorken dişlerimi sıkmaya başladım. Kolumda ki keskin acı an be an artarken belli etmemek için yoğun çaba sarf ediyordum.

"Gerek yok Duru, ben hallederim dedim krem sürdüm mü bir şeyi kalmaz." Islak olan saçlarımın siyah tişörtümü ıslattığını fark edince banyoya ilerledim. Duru itiraz etmek için ağzını açsa da umursamadan banyoya ilerledim.

Saç kurutucuyu fişe takarak yanan kolumun acısıyla saçlarımı kurutmaya başladım. Kolumda ki yanma hissi dayanılmayacak dereceye geldiğinde gözlerimi kapatarak geçmesini bekledim.

"Nazlı!" Koşarak yanıma gelen Duru'nun sesini zorlukla duyuyordum. Kolumun acısı daha da artarken sesleri algılamamaya başlıyordum. Tek hissettiğim kolumda oluşan keskin acıydı ve Terlemeye başlamam.

"Nazlı iyi misin? Nazlı!" Sesler uzaktan gelmeye başladığında sağlam elimle alnımda ki terleri silmeye başladım. Vücudumu yavaş yavaş esir alan titreme ile daha fazla dayanamayan bacaklarım ile dizlerimin üzerine çöktüm.

"Nazlı! Baba! Baba yardım et!"

vücudumu esir alan titreme ve uyuşukluk hissi gittikçe artıyordu. Çok terlemeyle eş zamanlı olarak üşüyordum. Gözlerimi kapatıp açtım Gözlerim bulanık görmeye başladığında birisinin beni zorlukla kaldırıp yatağa oturttuğunu hemen ardından ise odamda ki hareketliliği.

koluma aniden saplanan acı ile bir inleme esir aldı dudaklarımı. Canım yanarken vücudum terden sırılsıklam olmuştu. Titremelerim artmaya başladığında, göz kapaklarıma da bir ağırlık çöküyordu. Kulaklarım da uğuldamaya benzeyen sesler duyarken yüzüme değen ellerin beni uyandırmak için beni sarsması ile zorlukla ne zaman kapandığını anlamadığım gözlerimi açtım.

"Kızım, Nazlı aç gözlerini!" Mehmet bey'in sesini zorlukla ayırt ettiğimde zorlukla açık olan gözlerime endişeyle bakarak hızla yanıma geliyordu.

Elleri ile yüzümü kavradığında bir şeyler diyordu. Tam olarak ne dediğini anlamak için gözlerimi kapattım. Odada artan sesleri artık algılamayan kulaklarım, vücudumun saniyeler geçtikçe bitmeyen titremelerine daha fazla dayanamayarak karanlığa bıraktı kendini.

Aslında bu vücudumun değil ruhumun hayatta kalma çabasıydı. Enkazın altında kalan ruhumun tekrardan nefes almak için uğraşıydı. Son kez ruhumun kanat çırpmak için verdiği büyük savaştı. Belki bir çok kez aynı şeyleri yine yaşayacaktım Ama bu ruhumun ilk kez pes edişiydi.

Acıya dayanıklı olan ruhumun yavaş yavaş karanlığa esir oluşuydu. Benliğimin acılara boyun eğerek ilk belki de son kez pes edişiydi. Bundan sonrası nasıl olurdu? Bunu kestirmek için yaşamaya devam etmem gerekiyordu.

Merhabalar, Seviliyorsunuz.

*Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın* =@Celikbassswk

AŞK'IN NAZ'I (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now