BÖLÜM (17)

16K 600 129
                                    

İyi okumalar...

Gözlerimde ki hüzün ile yine acı geçmişim gün yüzüne çıkmıştı. Annemin kanlar içinde yerde yatışı. Küçücük ellerim ile yanına çökerek yüzünü tutuşum. Gözlerimden akan yaşlar ile annemi uyandırma çabalarım. Beş yaşında ki bir çocuk nasıl çabalarsa öyle çabalamıştım.

Sonucunda ise koskoca bir yalnızlık. Sonu yoktu yalnızlığın, belki derdim eskiden... belki bir gün bende mutlu olurum, benimde yanımda her daim olacak biri olur. Artık bu düşünceme gülüyordum.

Umut yüklü olan hayallerim bir bir yok oluyordu. Yalnızlığa kucak açmış bekliyordum. Bu bekleyişin sonu olmadığını bilerek hem de. Kalabalık, sımsıcak olan bu şehirde bir ben üşüyordum. Yalnızlıktan üzerime kar yağıyordu. Bende sesimi çıkarmadan bekliyordum öylece.

Kafamı cama çevirerek bulutlara baktım. Ne de güzeldiler. En çok bulutlara özenirdim. Canları nereye isterse oraya savruluyorlardı. Bende gönlüm nereye isterse oraya gitmek istiyordum. Kimsenin karışmadığı, sadece kendi başıma olduğum. Sadece mutlu olduğum bir yere. Huzurun kucak açtığı bir yere.

Kapımın tıklatılması ile bulutlara son kez bakarak ayağa kalktım. Kim gelmişti ki? Art arda tekrar tıklatılması ile kaşlarımı çatarak kapıya ilerledim. Kapı kulpunu tutarak aşağı indirdim. Kapıyı açtığımda gördüğüm kişi ile dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.

"Ateş?" yutkunarak hala şaşkınca ona baktığımı fark edince derin bir nefes almayı son anda akıl ettim. Duygusuz bakışlarım onu bulduğunda kafasını birkaç saniye yere eğdikten hemen sonra tekrardan mavileri beni buldu.

"Beni içeri almayacak mısın?" demesi ile kaşlarımı havaya kaldırdım. Onu görmek daha da kötü hissetmeme neden olmuştu. Sol tarafımı avuçlayarak ateşe vermişler gibi hissediyordum.

"Hayır!" kısık bir şekilde söylediğim cevaba karşı bir şey demeden gözlerime bakmaya devam etti. Aradan geçen birkaç dakikanın ardından derin bir nefes aldım.

"Bir şey mi istemiştin?" diye sordum.

Gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. İçimi okumak ister gibi... Ateş her zaman ki umursamazlığı ile kafasını salladığında burukça gülümsedim. Ne sanmıştım ki. Onu görünce benden özür dilemek için geldiğini mi? Anı yaşamadan hayal kurduğunda böyle hayal kırıklığı el sallıyordu.

"Evet biraz konuşmak istiyorum seninle." Boğazımda bir acı hissettim. Yutkunmama engel olan bir acı. Boğazımı temizleyerek gözlerimi duvara sabitledim.

"Benimle konuşacak bir şeyin yok bence." Dedim.

Onun beni kırdığı gibi kırmak istiyordum. Binlerce parçaya ayrılsın, canı yansın istiyordum. Yine de vicdanım dur diyordu. O yaralı bir kalp. Bu onu hak etmiyor diyordu. Peki ya benim binlerce parçaya bölünen kalbim bunları hak edecek ne yapmıştı?

"Yanılıyorsun. Sanırım konuşacak birkaç şeyimiz var." Dediğinde kafamı iki yana salladım.

Neden benim göz yaşlarım yağmur olup yanaklarımı ıslatırdı. Eskiden karanlıktan korkardım. Battaniyeyi başıma kadar çekip gözlerim şişene kadar ağlardım. Şimdi ise o karanlık ile dost olmuş, bana eşlik edişine gülümsüyordum. Çünkü bunca zaman yanımda olan tek şeyin o olduğunu biliyordum.

"Tamam." Diyerek kafamı salladım.

Bazen tamam demek kaçış sayılırdı. Belki bende kaçmak istiyordum. Tam ona doğru hareket edecek iken duraksadım. Bana yaptıkları gelince kenara çekilerek geçmesini bekledim. Ateş beklentili bakışlar eşliğinde en sonunda ellerini sandalyesinin tekerleğine koyarak itmeye başladı. Kapıdan geçerken gözlerim yerdeydi. Kapıyı yavaşça kapatarak ona döndüm.

AŞK'IN NAZ'I (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now