BÖLÜM (18)

15.8K 608 147
                                    

Medya: Ateş ve Nazlı
İyi okumalar...

Boğazıma tırmanan bir şey vardı. yutkunmamı engelleyen, nefesimi kesen. Yüzüme yerleştirdiğim o sahte gülümsemem yoktu. Yine gece ile yalnızdım. Göz yaşlarım usulca yanaklarımın kavislerinden yol alarak tüm yüzümü dolaşıyordu. Acı çekmekten yorulmuş bir kız vardı gecenin karanlığına sığınan. Duygularının önünü kapatmaya ant içen yine de bunu başaramayan bir kız.

Bazen olduramazdınız. Her zaman bir boşluk kalırdı en derinlerinizde. Benim içimde olan o boşluğu bir türlü dolduramıyordum. Güneşin gökyüzünü renklendirdiği gibi geceleri etrafa ışık saçan bir ay gibiydim.

Gündüzleri yüzümde sahte bir gülümseme ile umursamaz pozu veren, geceleri kendimle yüzleşerek acı çeken karanlık ile arkadaş olan ay gibi...

Çok düşünüyordum bu aralar. Sanırım delirme seviyesine gelmiştim. Keşke diyordu içimden bir yer. Keşke delirsem de bu anları unutsam. Canımın yanması geçse. Peşimi bıraksa geçmişin kanlı sayfaları. Tertemiz beyaz bir sayfa, masumca yeni hayaller ve kanatmayan yaralar...

Çok mu şey istiyordum?

Dudaklarımda yorgun bir tebessüm belirdi. Bunun imkansızlığı vuruyordu zihnimin dar sokaklarına. İstediğim gibi bir hayata sahip olamayacağımın üzüntüsü. Sadece gülümsüyordum yorgunca. En azından bunu da hak ediyordum değil mi?

Hayallerimin kırılan parçaları her nefes alışımı engellese de hayal kurmayı hak ediyordum. En azından onlara dokunan, parçalara ayıran kimse yoktu. Sadece gerçekleşmeyeceğinin bilincinde olmam acı veriyordu bana.

Uyku haramdı yine bu gece. Pervasızca dolanıyordu zihnimde acılar. Sürekli tekrarlayan anılar. En çokta acıtan şey; beni muhtaç olduğum zamanlarda bırakan adamdı.

Aklımın ermediği, yüzünün tek bir zerresini bile hatıramadığım adam nefesimin kesilmesine neden oluyordu. Bir baba kız çocuğunu kahramanı olurdu değil mi? Her düşüşünde elinden tutan, her ağlayışında göz yaşlarını silen, her üzüldüğünde yanaklarına öpücükler konduran... peki ya benim kahramanım neredeydi bu zamana kadar?

Beni acılarımdan çekip kurtaracak bir kahramanım var mıydı? Öldüğünü bilmek bile bir umuttur aslında insanın kalbinde, benim kalbimde ki tek şey ise onun yaşadığını yada öldüğünü bilememek.

Usulca kaldırdım kafamı yastıktan, yanan gözlerimi yavaşça ovuşturarak çıplak ayaklarımı soğuk zeminle buluşturdum. Derin bir nefes aldı ciğerlerim ihtiyaçla. Adımlarım kapıya doğru yol aldı ve elim kapı kulpunu tuttu.

Ateş'in bana koyduğu bir kuralı çiğniyordum şuanda. Umurumda mıydı? İçimde oluşan bir ürperti hissi ile kapıyı açarak koridora çıktım. Yutkunmamı engelleyen şey her ne ise nefret ediyordum ondan. Aslına bakarsanız ben kendimden nefret ediyordum. Bu kadar aciz biri olduğum için.

Merdivenlere doğru ilerlemeye başladım. Ateş'in kuralları şuanda zerre umurumda değildi. Nefes almaya ihtiyacım vardı. Temiz havada düşünmeye ihtiyacım vardı. Belki de biraz dolaşmaya.

"İlk kuralı çiğnedin!" Merdivenden inmek için attığım adım ile öylece kalakaldım. Ateş'in sesi ile garip bir akım hissettim vücudumda.

Derince soluyarak arkamı döndüm. Tekerlekli sandalyesinde olduğunu görünce kaşlarım çatıldı. Bu saatte yatağında olması gereken bu adamın, o sandalyede ne işi vardı. Kurduğu cümleyi duymamış gibi yaparak aşağıya inmeyi es geçerek ona doğru ilerledim.

"Neden uyumadın Ateş?" Sesim haddinden kısık çıkmıştı. Yanına ilerleyerek önünde durdum.

"Uyku tutmadı." Diyerek yanıtladı. Arkasına geçmek için hareketlendiğim anda bileğimi tuttu.

AŞK'IN NAZ'I (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now