BÖLÜM (21)

14.8K 572 112
                                    

İyi okumalar...

Mutluluk eşsiz bir varlıktı. Mutluluk salıncağa bindiğinizde bulutlara ulaşmak kadar zor, denizin eşsiz kokusunu ciğerlerinize çektiğinizde içinizde oluşan ferah nefes kadar da huzur vericiydi. Mutluluk iki dudak arasında kalan o kelimelerde gizliydi belki de.

Ben Nazlı Demirsoydum. İçimde hala Yılmazsın diye bağıran o küçük kızın çığlığını duyan kalbime sesleniyordum. Evet ben Yılmaz olarak doğmuştum. Yılmaz olarak büyümüş ve kendimi her ne olursa olsun bir şekilde geliştirmiştim. Ama bu saatten sonra Yılmaz değildim. Benliğim hala Yılmaz olsa da acı gerçekler vardı.

Dışarıdan bakıldığında genç yaşta evlenen bir kadın sayılıyordum değil mi? Ben hala kadın değildim. Bunu ne bedenen ne de ruhen hissedebiliyordum. İçimde hala küçük bir kız saklıydı. Oyun oynayalım deseler hemen oyuna koşan, parkta salıncakta sallanmak isteyen, dondurmayı çocuklar gibi yiyen, kuşları neşe ile kovalayan...

Çünkü yaşayamadığım o çocukluğumun yaraları hala tazeydi. En çokta özlemin izleri vardı ruhumun gizli sokaklarında. Can çekişen bir yanım vardı. Gözlerimin ötesine gizlediğim hüzün vardı. Belki de bu mutsuzluğun sebebi bendim. Vicdanlı olmamı sağlayan kalbimdeki bu duyguları yok etmem lazımdı.

Yine de kıyamıyordum!

Kendime değil o hislere kıyamıyordum. Onlar bana özeldi değil mi? Mantığım kabullenmemekte ısrar etse de beni yangına çeviren o mavilere kapılıyordum günden güne. Asla kelimesini kullandığım gün aklıma geliyor ve tüm benliğim de bir acı hissediyordum.

Kalbimin her santimini teker teker dolaşan o acı beni bırakmıyordu. Bir gün bu evden gideceğimi biliyordum. Neredeydi o mantığım?

Duygularımın kölesi olarak Ateş'e adıyordum tüm ruhumu. Benim canımın bir kıymeti yoktu gözümde. Her an her dakika onu mutlu etmek için kendimden vazgeçiyordum. Şunu unutuyordum belki de kendine dahi acıması olmayan bir adamdan acıma bekliyordum. Benim canımı yakmak için yanıp tutuşan bu adamdan merhamet dilenen kalbim; şimdi mutlusun peki ya sonra?

"Oğlum, hoş geldin canımın içi." Esma Hanım büyük bir mutluluk ile Ateş'in yanına gelerek yanaklarını şefkat ile okşadı.

İçimde oluşan özlem kıvılcımını yangına çevirmeden, derin bir soluk ile onlara burukça gülümseyerek yanlarından geçtim. Masaya kısaca göz atarak eksik olan bir şeyin olup olmadığını kontrol ettim. Her şey hazırdı. Tabaklar, çatallar, bıçaklar, bardaklar yerlerindeydi. Soğan salatası, mevsim salatası, kızarmış biber, patlıcan ve soğanlar. Bu yetmezmiş gibi dahası da birkaç tane meze vardı.

Gözlerim bayram ederken, karnımda oluşan hareketlenme acıktığımın sinyallerini veriyordu. Kafamı Ateş'e çevirdiğimde Esma Hanım, Ateş'in ayak ucuna eğilmiş yüzündeki gülümseme ile bir şeyler anlatıyordu. Ateş ise her zaman ki umursamaz tavrı ile annesini dinliyordu.

Ateş'e diyecek çok şey vardı ancak hepsi dilimin ucunda takılı kalıyordu. Annesine ve babasına davranışları eskisi kadar olmasa da sertti. Bir anne ve baba için en zor şeydi sanırım. Evet zor dönemler atlatmış olabilirdi. Zor şeyler yaşamışta olabilirdi. Yine de ailesine karşı kötü davranması çok üzücüydü. Hatta bencilceydi.

Belki de ben bu duyguları tatmadığım için böyle düşünüyordum. Herkesin doğrusu kendineydi değil mi?

Onunla konuşmak isteyen bir yanım vardı. Annesine olan tavırları benimde üzülmeme yol açıyordu. Yine de onunla konuşmak bana düşmezdi. Beni konuşturacağından bile emin değildim. Ağzımın payını verir ve susardı.

Kafamı iki yana sallayarak bu düşüncelere bir son vermek istedim. Aniden kollarıma dolanan parmaklar ile arkama çevrildim. Duru otuz iki diş sırıtarak bana gülümsüyordu. Bende ona gülümseyerek karşılık verdim.

AŞK'IN NAZ'I (TAMAMLANDI)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon