BÖLÜM (25)

14.1K 562 118
                                    

İyi okumalar...

Bazen hep çocuk kalsaydım dediğim zamanlar oluyor. Eskiden karanlıktan ve yağmurdan korkardım. Yağmur şiddetli bir şekilde yağarken, bilmezdim gökyüzünün gözyaşlarını bizim üzerimize döktüğünü. Şimdilerde ise o korktuğum karanlık sırdaşım, yağmur ise gözyaşım olmuştu.

Gözlerimden akıttığım her damla kor oluyordu geçmişe. Özlem çığ gibi büyürken boğazımı sıkıyordu. Nefes almamı engelleyen o geçmiş; geleceğimin de kapılarını örtüyordu yüzüme. Bir soluk nefes almamızı sağlar sanıyordum eskiden; oysa nefes almamızı sağlayan soluğumuz değil solumuzda ki anılarmış.

Her an aynı şeyler dönüyordu gözümün önünde. Aynı sahneler dolanıyordu ruhumun dipsiz çukurlarında. Geçmişin izini daha da hissettiren bir acı vardı sol tarafımda. Şiddeti ile bedenimin enkazı olan.

ATEŞ...

Büyük konuşmuş ve bu işe çıkış yolu olarak bakmıştım. Ateşi yardıma muhtaç olan bir insan olarak görmüş ve evlenmeyi bu şekilde kabul etmiştim. Hayallerimden çok önceden vazgeçmişken, Seher'in dilinden kurtulmak için içten içe bu yolu kabul etmiştim. Ne yazık ki konuştuklarım boyumu aşmış ve beni oradan oraya savurmaya mahkum etmişti.

Her şeye rağmen karşı gelen ben; Ateş'e karşı gelemiyordum. Onun yanındayken geçmişimi unutup anı yaşıyordum. Bana yaptıkları yenilir yutulur cinsten değilken; kendime yaptığım ihanetin sonuçlarını çekiyordum.

Bir el kalbimi avuçlamış ve hayatımın o ele mahkum olduğunu hissediyordum. Geride bıraktığım o heyecan ve daha önce hiç tatmadığım kıpırtılar hayatıma renk katmaya başlamıştı. Ateş her ne kadar siyahın masumluğundan bahsetse de onun bana gökkuşağı olduğunu bilmiyordu.

Doğru değildi.

Duygularımın kesinliğini kabul ederken bana yaptıkları kalbimi incitiyordu. Sözleri beni küle çevirirken; tezat hareketleri alev almama neden oluyordu. Dengesiz tavırları en çokta yoruyordu.

Her şekilde yoruyordu hem de. Zihnen aklımda takılı kalan gözleri ile güne başlamak ve yine onun mavi gözleri ile günü bitirmek. Her uyandığım da aklıma gelmesi ve onu görme isteği ile yanıp tutuşmam.

Bunları hissetmemem gerekiyordu değil mi? Herkese söz geçirebiliyordum. Herkese baş kaldırabiliyordum. Kalp söz dinlemiyormuş meğerse. Bunu Ateş'in yanında kalbimin hızla atmaya başlamasından anlıyordum. Elim ayağım dolanıyor ve ne yapacağımı şaşırıyordum.

Hep bir karar vermem gerek deyip duruyordum. Ne bir karara varabiliyordum ne de bir sonuca ulaşmak için uzun bir yola adım atıyordum. Korkuyordum belki de. İlk defa bu kadar köşeye sıkışmış hissediyordum. Bir yanda beni her saniye görmezden gelen ve söyledikleri ile her saniye cesete dönüştüren bir adam; bir yandan ise ona hissettiklerim ile filizlenen umutlarım vardı.

Aslında ona da hak veriyordum. Kim bilir neler geçmişti başından? Her şeye ve herkese küsmüştü. Bu yaşında tekerlekli sandalyeye mahkum olması hiç adil değildi. Ama ben inanıyordum. Onun gücüne inanıyordum. İçinde sakladığı o iyi kalpli adamın bir gün; gün yüzüne tekrardan çıkacağını biliyordum. Ne kadar kötü davransa da bana, sesimi çıkarmadan sabrediyordum.

Bazen dayanamayacak oluyordum. Her şey bitsin diyordum o an. Mecbur değilsin kalmaya burada. Sonra ise kalbimin içinde kanat çırpan o güzel hisler ile umut ediyordum. Hayal etmekten yorulan ben artık umut ediyordum. Sonu olmayacağını bile bile hem de...

"Nazlı!"

Keskin sesi kulaklarıma dolduğunda elimde tuttuğum bardağı şifonyere koyarak odamdan çıktım. Ateş'in odasına giderken yüzümü ifadesiz tutmak için karar almıştım. Onun bana karşı bir şeyler hissetmediğini biliyordum lakin aklımı kurcalayan tek şey onun bana karşı olan dengesiz tavırlarıydı. Öyle bir şey yapıyordu ki bir an acaba diyordum. Sonra ise gülüp geçiyordum. Ne kadar acıtsa da gülüp geçmek zorundaydım.

AŞK'IN NAZ'I (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now