BÖLÜM (8)

17.2K 703 310
                                    

İyi okumalar...

Kendimize yaptığımız en büyük iyilik neydi? Beynimizi sürekli didik didik eden vicdanımıza uyum sağlamak iyilik yapmaya mı geçerdi? Yoksa kalbimizi rahatlatmaya yarayan bir amaç mıydı sadece? Duyguları olan her insanın vicdanı olduğunu düşünürdüm. Her ne kadar soğuk, umursamaz ve sert kalıplı olsa da kalbinin en derininde mutlaka iyi bir yer vardı. Olmak zorundaydı. Aşk, sevgi ne kadar güzel duygularsa nefret ve öfke de o kadar çirkin duygulardı. Yine de onları hisseden bir insanın bile, gün geldiğinde bu duygularının değişeceğine inanırdım.

Elimde ki su bardağını salonun orta sehpasına bıraktım. Ateş'in ilaçlarının konulduğu çekmeceli konsola ilerledim. Ateş'in intihar girişimlerinden korktukları için ilaçlarını sürekli göz önünde bulunan bir yere koyuyorlardı. Haklılardı da Ateş yaşamına son verebilecek kadar gözü kara biriydi. Ona en büyük iyiliğim yardımsever yaklaşmak olacaktı. Hiçbir şekilde anlaşamayacağımı da bilsem susmak zorundaydım.

Konsolun ikinci çekmecesini açarak sarı kutuyu elime aldım. Çekmeceyi kapatarak sehpaya bıraktığım su bardağını da alarak merdivenleri tek tek çıktım. Ateşin odasının ve benim odamın olduğu ikinci kata çıkarak odaya ilerledim. Kapısını iki kere tıklatarak kapı kulpunu çevirip kapıyı açtım. Odaya adımımı atmadan önce derin bir nefes verdim ve kendi kendime cevap vermemem gerektiğini telkin ettim.

Ateş boydan boya cam olan pencerenin önünde bulunan koltukta oturmuş, sakince dışarıyı izliyordu. Keşke bu huzurlu ve sakin adamı ailesinden saklamasaydı. Ona doğru yürüyerek yanında durdum. ''Ateş ilaçlarını getirdim.''

Sağ elini bana uzatarak büyük, iri avucunu açıp bekledi. İlacının kapağını açarak içinden sarı hapın bir tanesini avucuna koydum. Diğer elimde ki su bardağını da diğer eline uzatarak suyunu içmesini bekledim. Suyundan bir kaç damla alarak bardağı bana geri uzattı. Elinden bardağı almak üzereyken bardak yerle buluştu. Ben anın şaşkınlığını yaşarken, kollarımı sıkıca kavrayan parmaklar ile bakışlarım gök mavisini içine çeken gözler oldu.

''İkinci kural, Nazlı asla ama asla bana güvenme. Hayat sandığın kadar canlı değil hayat sadece simsiyah bir buluttan ibaret sende siyah bir bulutsun benim hayatımda. Bu günden sonra renkli kıyafet seçimi yapmanı istemiyorum. Siyah giyineceksin siyah en masum renktir.'' Diyerek kolumu bıraktı.

Söylemek istediğim ama söyleyemediğim çok şey vardı bir fırtına kopuyordu zihnimde, içinde bulunduğum tekneyi alabora eden okyanus beni çekip alıyordu. Bir şey yapamıyordum. Bir kelime bile çıkmıyordu dudaklarımdan sadece uzun uzun baktım bu gözlere. Ne demek istediğini anlamak istercesine uzun uzun baktım fakat tek gördüğüm aciz bakışlardı. Bir şey söylemem gerektiğini düşünerek dudaklarım aralandı.

''Siyah karanlıktır Ateş. Kendini kandırmaktan başka işe yaramaz yine de istediğini yapacağım ama bunu sen istiyorsun diye değil karanlıkta tek başına kalma diye yapacağım.'' Diyerek başımla onayladım.

Aklımı her geçen gün karıştıran farklı davranışları vardı farklı bakışları vardı. Zaman zaman içimi yakan, zaman zaman da vicdan mahkemesine tabi tutan. Bakışlarını yere sabitleyerek gülümsedi sadece. Yere elini uzatarak cam parçalarından birini büyük avucuna aldı. Bu hareketi, zihnimde endişe rüzgarlarının esmesine neden olurken yaklaştım ona bir adım.

''Bunu yapmayacaksın Ateş yapamazsın. Kendini düşünmediğini biliyorum ailenin de zerre umurunda olmadığını biliyorum yine de yapmayacaksın.'' Diyerek yanına iyice yaklaştım.

''Bana bir neden ver o zaman.'' Parmaklarının arasında oyuncak ettiği cam parçasına diktim kahverengi gözlerimi.

''Bir nedenin yok Ateş. Sana verebileceğim bir nedenim yok. Tek söyleyeceğim şey; ruhunu kirlettiğin gibi kalbini de kirletmene izin vermeyeceğim bunu yapmayacağım.'' Diyerek yanına oturdum.

AŞK'IN NAZ'I (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now