"Jace, gelmesini ben istemedim! O.. Kendi kendisini davet etti ve çekip gitti. Şimdi gelecek kaba kaba davranacak. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum çünkü onunla uğraşmak istemiyorum. Bu gecenin amacı Louis ile tanışmaktı." dedim
Jace havuçlu toplarından bir kaç tanesini elime tutuştururken kaşlarını çattı. "Boşver Norah. Ben sadece senin daha güçlü olduğunu düşünüyordum."
"Deniyorum tamam mı? Deniyorum. O sadece... Bilmiyorum. Açıklayamayacağım bir şekilde etkiliyor beni."
"Onu seviyor musun?"
Dudaklarımı ısırdım. "Evet. Yani... Evet. Berbat bir şekilde. Evet."
Jace ofladı ve etleri marine etmeye devam etti. Bende salataya başladım. Yarım saate Louis, bir saate ise Harry gelirdi. Yani kendimi baskıya hazırlamam için bir saatim vardı.
Hazırlama işlemi bitince Jace giyinmeye gitti bende etleri yakmadan pişirmeye çalıştım. Çok iyi bitmeyeceği kesindi ev arkadaşım beş dakikadan daha kısa bir sürede giyinip gelince bana bu konuda pek güvenmediğini anladım.
Tekrar pembe mutfak önlüğünü giydi ve maşayı elimden aldı. "Sen hadi bakayım kış kış, mutfağımdan çık."
İkinci kere söylettirmeme gerek yoktu. Mutfaktan sıvıştım ve odama çıktım. Üstüme giyecek bir şeyler bakıyordum. Sonunda dar siyah bir pantolon koyu turuncu bir kazakta karar kıldım. Ayağıma 12 Cm siyah topuklu ayakkabılarımı geçirdim neden yaptığımı bilmiyordum ama.
Maskaramın son darbelerini yapıyordum ki kapı çaldı. Hızla kapıya koştum ve Jace'in orada olmasını diledim. Bir kaç saniyede koridoru geçtim ve onun durmam için uyarılarını dikkate alamadım. Kapıyı açarken hala durmam için çığrınıyordu. Kapıyı açtım ve misafirimizi kucakladım.
"Sen Louis olmalısın!" diye cıvıldadım geri çekilirken. Gök mavisi gözleri bana merakla bakıyordu, kahverengi saçları üstüne saldırdığımdan dolayı dağılmıştı. Tam olarak okuyamadığım kelimeler köprücük kemiğindeydi.
Siyah dapdar bir pantolon giymişti, paçalarını kıvırmıştı ve bileklerindeki dövme görünüyordu beyaz converse giymişti. Vişne çürüğü rengi baskılı bir tişört heykel gibi vücudunu kaplamıştı üstünde kot bir ceket vardı. Saçları yukarı doğru kaldırılmıştı.
"Ve sende Norah olmalısın." diye gülümsedi. "Jace sürekli senden bahsetti, hiç susmuyor."
"Jace genelde hiç susma."
"Ah, ben sadece benim etrafımdayken öyle olduğunu düşünmüştüm." dedi başını kaldırıp arkamda bir yerlerde erkek arkadaşını ararken. "J, Norah'lada mı edepsizce flörtleşiyorsun?"
Kolumu Louis'in omzuna attım ve gülümsedim. "Oh, siz lakap takmaya başlamışsınız bile. Şimdi bizim bu mütevazı konutuuza gel ve ucuz şarabımızı içip etimizden ye."
"Ucuz şarap en iyi şaraptır." diye sırıttı.
Ağzım açık kaldı ve Jace'e döndüm. "O da bizden."
İkiside gülümsedi mutfağa yürürken el ele tutuşuyorlardı. Etler neredeyse olmuştu 3 kadeh şara ise çoktan doldurulmuştu. Etler pişerken oturduk ve şaraplarımızı yudumlamaya başladık. Louis ile tabiri caizse röportaja başladım ve çok korkutucu olmamaya çalıştım ama bana verdiği küçük gülümsemelerden bunda pek başarılı olamadığımı anladım.
Louis, Broadway'de oyuncuydu. Baş rolleri almıyordu ama şimdi çok büyük bir gösteriye hazırlanıyordu ismini bilmiyorum. Jace'in taparcasına bakan gözleri Louis'nin üzerindeydi ve Jace'i daha önce başka birine böyle bakarken görmedim.
YOU ARE READING
Suit and Tie (Harry Styles Çeviri Fanfiction)
Fanfiction© xcalliex all rights reserved. Tüm hakları @xcalliex 'e aittir. Bu hesap dışında başka hiçbir yerde yayınlanmaz. Harry Styles, 24 yaşında, CEO, milyoner. Kendisi New York'un en tanınmış bekarı. 100 metre öteden bile adını duyan her kadın ve erkek o...