1413 Senesi - Bahar Mevsimi
ASPARGON HANLIĞI
Ecrinok Şehri - Yedi Gürgen Sarayı
Zadesen İdil
Bebek kokusu... Bu dünyadaki en harika, en mucizevi kokuydu. Balamir'im kucağımda minik elleri yumuk yumuk süt emiyordu. Parmakları açılıp kapanırken o kadar güzel gözüküyordu ki aşk nedir işte şimdi anlamıştım. İçimden bir şelale gibi taşan duygular, onun için her şeyi yapabilecek korkusuz kalbimdi aşk.
Oğlum uykuya daldığında Recaizadelerin hediyesi olan beşiğe bıraktım. Beşiğin yanındaki duvara astığım gümüş düş kapanına daldı gözüm. Kuzey ülkelerinde çok kullanılırdı bu düş kapanları. Küçük kardeşim doğduğunda annemin tahtadan yaptığı düş kapanını hatırlamıştım. Kendi elleriyle işlemiş, şahin tüylerini ucuna takmıştı. Kardeşimin beşiğinin üstüne asmıştı.
Artık Ulu Tanrı inancına mensuptum. Yine de çocukluğumdan kalan bu geleneğin böyle bir tesadüfle karşıma çıkması hoşuma gitmişti ve düş kapanını asmıştım. Oğlumu tüm kötülüklerden korumaya yetmezdi belki ama varlığı içime huzur veriyordu.
Bir şangırtıyla yerimden sıçradım. Balamir de titreyerek uyanıp ağlamaya başladı. Arkama döndüğümde işkızım Nergis'in su testisini yere düşürdüğünü gördüm.
"Ne yapıyorsun Nergis! Ödümü kopardın! Oğlumu korkuttun uyandırdın! Ne bu dengesizlik?"diye azarladım ters bir ifadeyle. Balamir'i kucağıma aldım. "Geçti annem. Yok bir şey."diyerek pışpışlamaya başladım.
"Özür dilerim Zadesen İdil. Elimden kaydı."dedi titrek bir sesle.
"Bu sıralar sana bir haller oldu Nergis. Aşık mısın? Üç günde bir, bir şey yapıyorsun. Kendine gel artık."
"Özür dilerim."dedi başı önde.
"Tamam neyse ne topla şuraları."dedim ve oğlumu yatıştırmaya devam ettim. Bir süre sonra tekrar uykuya dalmıştı. Yavaşça yatağına bıraktım. "Bir yere ayrılma. Ben biraz yürüyeceğim."dedim ve dışarı çıktım.
Doğumun üstünden bir hafta geçmişti ve artık dışarıda yürüyebilirdim. Ben de bir an önce toparlanmak için öğlen vakti önce sarayda sonra bahçede yürümeye başlamıştım. Altun Efendi hala dönmemişti. Gümüş Efendiyle birlikte bizimle ilgileniyordu. Beni yakından takip ediyorlardı.
Haremin önünden geçerken Duru'nun keyifle oturup bir şeyler yiyip içtiğini gördüm. Onu umursamadan bahçeye yürümeye devam ettim. "İdil Hatun!"diye seslendi hadsizce. Duymadan yürümeye devam ettim. "İdil dedim!" Hala haddini bilmemeye devam ediyordu. Bahçe kapısına yaklaştığımda, "Zadesen İdil."diyince durdum. Yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirdim ve yavaşça ona döndüm.
"Sonunda aklını başına aldın ve bana nasıl hitap etmen gerektiğini hatırladın Zadesen Duru. Aksi halde seni Leman Kalfa'ya şikayet etmek zorunda kalacaktım."
YOU ARE READING
Aynadaki Kan
Historisk fiktion2020 Watty Ödülleri Tarihi Kurgu Kazananı Tarih #1 (19.09.2020) Hiç kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş. Geçmişin kanlı sayfaları bir bir önüne açılır, hayaletler hesap sorarmış. Öyle bir gün gelirmiş ki önce aynaya baktığında gördüğün gözler yaban...