49.BÖLÜM: "Hoşçakal"

3.3K 673 496
                                    


3.GÖZ

Tutku, ördüğü saçının ucunu lastik tokasıyla bağlayarak kapüşonunu başına çekti. Aslında havalar iyice ısınmıştı ve kapüşonlu için pek uygun bir hava değildi ama kara kedi gibi sızmak istiyordu dışarı. Ne olur ne olmaz diye bilekliğini ayak bileğine bağladı ama konum modunu açmadı.

İçindeki sıkıntı bulutları dağılmıyordu, aslında Rüzgar olaya dahil olmasa asla ama asla bu işin arkasından gitmezdi, çünkü en son villaya giderek bile bile salakça bir tuzağın içine düşmüştü sırf merakından. Şimdi hazırlanıp gitmesindeki tek neden Rüzgardı. Onun başına bir şey gelmesine dayanamazdı, özellikle bahsettiği iş "kendilerini öldürtme olayı" denecek kadar riskliyse.

Telefonu cebinde titreşirken çıkarıp ekrana baktı. Demirdi.

"Demir: Demleniyorum." Doğru ya ona ne yaptığını soran bir mesaj atmıştı, ağabeyinin "siz" dediğine Alp'in yanında onun da dahil olup olmadığını anlamak için.

"Demir: Sen?" İçki içiyordu anlaşılan. Buna inanmakta güçlük çekti Tutku, ama Alp'in bu tarz işlerde başkasıyla bağlantısı var mı hiç bilmediği için Demir'in günahını da alamadı.

"T: Ders çalışıyorum." yalan sayılmazdı, bundan yarım saat önceye kadar bütün gün oldukça odaklı bir şekilde ders çalışmıştı. Aklınca şimdi yaşayacağı gerginliği bir nebze ertelemiş, stres kontrolünü sağlamıştı.

Ağabeyine ise hayret edemeden duramamıştı, çünkü Rüzgar sanki hiç öyle bir telefon konuşması yaşanmamış gibi keyifliydi. Evet ara ara düşünceli görünüyordu ama bu onun klasik haliydi. Yine de herkesle ilgileniyor, rutinini aksatmıyor, kendisi gibi tetikte ve garip görünmüyordu.

"Demir: Oku memur ol." Demir'in mesajına göz devirerek telefonunu sessize aldı ve taytının cebine atıp fermuarını çekti. Odasından çıkıp bir hayalet gibi salona oradan da sessizce bahçeye süzülürken ev halkının tamamının uyumasına sevinmişti. Buna rağmen babasıyla amcasının odalarına sızıp çelik yelek almaya cesaret edememişti.

Hiç ihtiyacı olmamasını dileyerek Kavin'e yeni alınan arabaya bindi, evin dışında park halindeydi ve henüz garaja koyulmamıştı yer olmadığı için. Kemerini bağlayıp ağabeyini beklemeye başlarken birkaç saniye sonra Rüzgar'ın silüeti bahçe duvarından aşağı indi.

Yolun karşısındaki motoruna atladığı zaman Tutku da arabayı çalıştırmak için biraz bekledi ama o sokak sonuna varmadan direksiyonu kıvırarak peşinden gitmek üzere hemen yola koyuldu. Aralarında mesafe koyarak takip ediyordu onu ama çok gergindi.

Bu takip meselelerini en iyi fark eden isimler Rüzgar ve Savaştı çünkü, birilerinin kendilerine bakışlarını bile hissederlerdi. O yüzden çok riskli bir konumdaydı, tek ümidi ağabeyinin odağının yapacağı şeyde olması ve detayları umursayacak durumda olmamasıydı. Bazen dalgın olurdu çünkü, çok nadir de olsa...

Yol bitmek nedir bilmiyordu, öyle ki saat ne olduğunu anlamadan 01.30 olmuştu bile. Ağabeyinin neden 2'de görüşelim dediğini anlamış oldu, başta erken çıktılar sanmıştı ama yol gerçekten uzundu. Direksiyonu tutan parmakları kırmızı ışıkta durduklarında ritim tutarken, gerginlikten dudaklarındaki ölü etlerini dişleriyle yolmaya başlamıştı. Dıştan ifadesinin buz gibi göründüğüne emindi ama kalbi öyle hızlı atıyordu ki resmen zavallı organı boğazına tırmanmış gibi hissediyordu. Ellerinden biriyle kapüşonlusunun boyun kısmını çekiştirip daha fazla nefes almaya çalışırken camı da biraz açarak onu takip etmeyi bırakmadı.

Keşke ağabeyi yapacağı her neyse vazgeçip eve dönseydi... Ne güzel olurdu. Tutku, korkak bir kız değildi ama o anda çok korkuyordu. Parmakları buz kesecek, ağzı sürekli kuruyacak kadar hem de... Sonuçta işin ucunda ağabeyi vardı.

Sevgiyle Harmanlanmış Bedenler (THB-2)Where stories live. Discover now