Bölüm 47

5.6K 381 36
                                    

Yüzüne baktı öylece. Alev alev yanan gözlerine. Yüzünde bir gülümseme yoktu, sinirli bir ifade de yoktu. Öyle bakıyordu Ateş. Yabancı gibi değil, sabah birbirlerini öperek uyandırmış gibi yakın ve tanıdık. Sanki üç ay hiç geçmemiş, tenleri birbirinden hiç ayrılmamış gibi milyonlarca görünmez ip bedenini Ateş' in bedenine çekiyordu sanki. Sanki havada süzülerek ona kavuşuyordu ama olduğu yerden hiç hareket edemiyordu. Nefes bile aldığından emin değildi Eda.

Gidip sarılsa mıydı? Yoksa durup böylece saatlerce baksa mıydı üç aydır hasret kaldığı yüzüne? Kızgın mıydı acaba hastanede bırakıp gittiği için onu? Biliyor muydu olanları?

Bir şey olmalıydı... Hayatlarının sonuna kadar böyle duramazlardı, bir şey olmalıydı...

Eda, yüreğinde çığ gibi büyüyen tedirginliğin verdiği baş dönmesine karşı koymaya çalıştı. Dik durmak istedi Ateş' in karşısında. Gittiği için pişman olmadığını görsün istedi.

Ateş, kurumuş dudaklarını diliyle ıslatırken karşısında her an düşecekmiş gibi görünen narin kadına baktı. Hoş, aylardır aklından, ruhundan, gözünün önünden görüntüsü hiç gitmemişti ama özlem ete kemiğe bürününce karşısında, dayanılmaz olmuştu.

Kafasını yana eğdi hafifçe. Eda'yı baştan aşağı süzdü. Yüzüne hafif bir gülümseme oturdu. Gözlerini yeşil, şaşkın gözlere çıkarttığında sessizliği bozan cümleyi kurdu.

"Geldim." dedi sadece.

Yeterdi.

Gülümsedi Eda. Tedirginliği Ateş' in gülen yüzünde yanmıştı. Nasıl yakıyordu içini bir kelime ile, nasıl kendini söndüğüne inandığı yangının içinde buluyordu bir kelime ile?

"Hoş geldin..." dedi özlemle. Kollarını açıp Ateş' e koştu. İki adımlık mesafe hiç bu kadar uzun ve özlem dolu gelmemişti ona. Kollarını Ateş' in boynuna dolarken ayakları yerden kesildi. O kadar sıkı sarılmıştı ki Ateş, yükseldiğini, havada döndüğünü fark edebiliyordu.

"Hoş geldin..." dedi tekrar.

"Hoş buldum." dedi Ateş. Eda' yı ayakları yere değene kadar indirdi ama sarılmayı bırakmadı. Üç aylık ayrılık için üç aylık sarılmak gerekirdi belki, belki daha fazlası...

Kollarını Eda' nın belinden gevşetti. Hafifçe çekilerek iki eliyle saçlarını yüzünden çekti. Eda' nın güzel yeşil gözlerine baktı hasretle. Dudakları alevlerin arasında buluştu. Alevler büyüdü, yangın oldu. Aşk hiç bitmemişti ama şimdi aşktan bile daha büyüktü. Yangındı, sevdaydı, kara sevdaydı...

Kapının çalma sesi gelene kadar dudaklarını ayırmaya ikisinin de gücü yetmedi. Kapı sesi ile ayrıldılar birbirlerinden.

Hatice Hanım içeri girerken kapının önünde olacaklarını düşünmemişti. Fren yaptı ve içerideki yüzlerinde garip ifade olan iki insana baktı. Yanlış bir zamanda girdiğini anlamış gibiydi.

"Bir şey içer misiniz diye... Neyse sonra gelirim." diyerek arkasını döndü.

Eda, olayın garipliğini geçirmek için Hatice Hanımı durdurdu.

"İçeriz Hatice Hanım, kahve içeriz zahmet olmazsa." dedi.

Hatice Hanım, kafasını çevirmeden sallayarak onayladı.

Eda, elini dudaklarına götürdü. Yangın yeriydi dudakları, enkaz halindeydi. Ateş'e baktı. Ateş' in de gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Birden deli gibi gülmeye başladılar. Lisede, sınıfta öğretmene yakalanan öğrenciler gibi utanç içindeydiler ama o kadar umurlarında değildi ki...

Yangınım [TAMAMLANDI] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin