Bölüm 31

7.3K 430 112
                                    

Kapının alacaklı gibi çalınması, diğer kulağı yastığın altında ezilmiş olduğundan tek kulağı ile duyan Melis'in, gelen kişi nasıl gürültüyle çalıyorsa, yatakta kafasını kaldırıp "ananı..." diye fırlamasana neden olmuştu. Sese daha fazla tahammül edemediğinden, koridor boyu koşarken saçlarının elektriğini elleriyle alarak düzeltmişti. Kapıyı açınca karşısında kocaman gülümseyen Barış'ı görmeyi beklemiyordu.

"O ne biçim kapı çalmak oğlum?!" diye isyan etti kapıyı açar açmaz.

Barış ise artizlik olsun diye apartmanın karanlığında çıkartmadığı gözlüklerini, sırıtmasınlar hiçbir şey kaybetmeden, kendini çok seksi hissederek çıkarttı ve konuştu. 

"Sabah sabah dünya güzelisin sevgilim! Hem oğlum ne demek yaa? Alınıyorum artık valla." 

Alınmıyordu, aksine Melis'in onu dana derisi gibi yerden yere çarpmasını çok seviyordu. İçeri girerken çekilmeyen Melis'e omuz atmak zorunda kaldı.

"Lan!..." diye sinirlendi Melis ama Barış çoktan oturma odasının yolunu tutmuştu. Melis arkasından gidip elini kaldırarak konuştu.

"Oğlum sana girebilirsin diyen  oldu mu? Ne dalıyorsun evime?" dedi. İçten içe Barış'ın böyle olmasını seviyordu. Çünkü o asla diğer kızlar gibi olamazdı. Sevgilisini evine çağıramazdı ancak böyle zorla işgal edilebilirdi. Gönüllü bir zorlamayla...

"Bebeğim... Bak ben sana bebeğim diyorum, sevgilim diyorum, minnoşum diyorum, sen hala oğlum... Oğlum ne Allah aşkına?" deyince Melis havadaki elini yumruk yaparak üzerine yürüdü Barış'ın.

"Ben bana bir minnoşum de, bak ben senin nasıl ağzını burnunu dümdüz ediyorum." derken Barış belinden kavradığı gibi boş bulunmasından yararlanıp, koltuğa yatırdı Melis'i. Nefes bile almasına izin vermeden üzerine çullandı.

"Anladım ki, sabahları normalden daha lanet oluyorsun, ama bunun üzerinde çalışmamız lazım. Ben her sabah böyle nemrut bir yüze uyanamam." dedi ve cümlesi biter bitmez, Melis'in dudaklarına dudaklarını bastırdı. Melis karşı koymaya bile çalışmadı.

Barış, aklına bir şey gelmiş gibi dudaklarını aniden çekip konuşmaya başladığında Melis'in aklında tek soru vardı.

"Biz sabahları birlikte mi uyanacağız?"

"Kalk giyin hadi, karnım aç benim. Seni kahvaltıya götüreyim diye evde yemedim valla. Annem mis gibi menemen yapmıştı. Hain Eda, gözümün içine baka baka yuttu menemeni." dedi. Çoktan kalkmıştı Melis'in üstünden. Melis bir kez daha bu adamın iki saniyede konudan konuya atlamasına hayretle baktı. Sonra kendine gelip sordu.

"Eda iyi mi?"

"İyi görünüyor, ya da numara yapıyor, bilmiyorum." dedi Barış. Herkes Eda için endişeleniyordu. Babası öldüğünden beri neredeyse bir hafta geçmişti ama Eda, olayı tam olarak idrak edememiş gibiydi.

"Veraset işlemleri var aslında, malı mülkü alması gerekiyor resmi olarak. Ben de biraz zaman vereyim diye bir şey demedim ama Adil Bey' in avukatı, aynı zamanda tüm şirketlerin de avukatlar grubunun başı, bir an önce işlemleri tamamlamak istiyor." dedi Melis.

"Ne acelesi varmış? İşler zaten yürümüyor mu?" 

"Yürüyor tabi de, imza yetkisinin Eda'ya geçmesi gerekiyor, Eda'nın işlerin başına geçmesi gerekiyor... Çok büyük bir imparatorluk bu. Başıboş bıraktın mı yer bitirir her ucundan tutan." dedi Melis.

Barış'ı daha önce hiç düşünmediği bir şeyi düşünmeye sevk etmişti.

"Vay be, evde sofrayı hazırlarken itiştiğim, omuz attığım kız, koca bir imparatorluğun sahibi." dedi, gözleri parlayarak devam etti. "Bendeki lükse bak, imparator dövüyorum."

Yangınım [TAMAMLANDI] Where stories live. Discover now