Bölüm 25

8K 418 94
                                    

Bir hafta... Yedi gün...172 saat. Bu kadar olmuştu Ateş gideli. Bu kadar zamandır kendini yiyip bitirmekteydi Eda. Ruhunun dörtte üçünü çürütmüştü bile, geriye kalandan yeniden inşa etmesi için artık dönmeliydi Ateş.

Kapıyı açtı, markette iki müşteri vardı. Bir an tereddüt etti, geri çekildi ama ne fark ederdi ki, mahalledeki herkes biliyordu burada olduğunu artık. Üç gün önce, babasının etrafta dolanan adamlarından birinin yolunu kesmişti mahalleli. Eda artık bizim mahalleden, rahatsız ederseniz leşiniz çıkar diye tehdit etmişlerdi. Başka zaman olsa, barbarlık diye nitelendirebileceği bu davranış, bulunduğu pozisyonda, müthiş bir sahiplenme ve kabullenme olarak görünmüş ve fazlasıyla mutlu etmişti onu.

Yürüyüp kapının önüne çıktı. Bir süredir Barış' la kapının önünde oturup çay içtikleri sandalyelerden birine oturdu. Gelip geçenler hakkında konuşuyordu ama çok da önemli görmüyordu bunu. Çocukluğundan beri, hakkında konuşulmasına alışıktı.

Bu hafta Eda'yı mutlu eden başka şeylerde olmuştu. Savcı, dosyayı yeniden açtırmış, Melis ile birlikte emniyete gitmiş, ana haber bültenlerinde haber olmuşlardı. Babası ile süreçte hiç görüşmemiş ama onun da birkaç kere emniyete gittiğini Melisten öğrenmişti. Bunların hepsi büyük ve sevindirici şeylerdir. Hayalini kurdukları şeyler... Ama Ateş olmayınca anlamı yoktu. Seviniyordu ama her sevinci yarım, her üzüntüsü iki katıydı. Ateş, biliyor muydu olanları?

Baharda renklerin canlanması gerekmez miydi? Her yer ne kadar solgundu.

Önden müşteriler, arkalarından Barış çıktı.

"Çay içer miyiz ağam?" dedi Eda'ya. Ateş gittiğinden beri, biraz da Eda'nın moralini yüksek tutma çabasıyla, "artık buraların ağası sensin" diye dalga geçmiş, o günden sonra da Eda'ya "ağam" demeye başlamıştı.

Eda, Barış ne zaman böyle seslense gülüyordu.

"İçelim bakalım." dedi.

Barış çay söyledi. Kahve yakın olduğu için nerdeyse hemen geldi. Tabi buna kahve sahibinin getirmesi de etki etmiş olabilirdi.

"Şu tiplere bak yaa, kraliyet ailesi gibi beş çayı mı yapıyorsunuz siz?" diye dalga geçti Nazım. Boş kalan sandalyeye oturdu, bardakları önlerine itti.

"Melis' ten haber var mı?"

Nazım soruyu aslında Eda'ya sormuştu ama Barış atıldı.

"Yok valla abi, kıramıyorum kabuğunu, ne kabukmuş arkadaş..." deyince Eda ile Nazım bakışıp güldüler. Barış güldüklerini fark edince, kıvırmak istedi ama yolu yoktu. Eda, Barış'ı kurtardı.

"Yok, ama emniyete tekrar gitmemiz gerekebilir, onun için tetikteyim." dedikten sonra, biraz yüzü düşerek ama gurur yapmamaya karar verdiğinden, kendini zorlayarak sordu.

"Sizde haber var mı?"

Soruyu sorduktan sonra Barış' a ve Nazım'a baktı. Bu "sizde" nin Ateş demek olduğunu hepsi biliyordu.

"İyiymiş." dedi Nazım, çok da önemli bir konudan bahsediyormuş gibi görünmemeye çalışıyordu. Barış sessiz kaldı.

"Biliyor mu dosyanın tekrar açıldığını, biliyor mu emniyete gidip ifade verdiğimi?"

Nazım, cevap veremeden, Barış, kafasını kaldırdı ve konuştu.

"Biliyor tabi Eda... Ne sanıyorsun ki, gitti diye seni bıraktı mı?"

Eda, konuşulmayanların Barış'ın ağzından bu kadar kolay ve biraz da tepkili çıkmasına şaşırdı. Nazım uyardı.

"Barış... Senin olayın değil abicim, karışma."

Yangınım [TAMAMLANDI] Where stories live. Discover now