Bölüm 27

7.7K 399 56
                                    

Melis'in durulması epey sürmüştü. Yılların birikimi iki gözyaşından çok ediyordu. Barış, normalde sabırsız mizacı olan ve ağır dram kaldıramayan biri olsa da, sabırla bekledi Melis'i. Hiç bırakmadı, yeter artık demedi, bekledi. Melis, kendini Barış' la konuşmaya hazır hissettiği anda, sarılmayı sonlandırıp gözyaşlarını gizlemeden sildi.

"Senin beni böyle ağlatabileceğini hiç düşünmemiştim..." dedi gülerek.

Barış, artık havanın ağırlığından kurtulmaya hazırdı.

"Ben de aşkımın yüreğinde yaptığı ağırlıktan ağlarsın diye ümit ediyordum ama kısmet artık... Ona daha var demek ki.." dedi gülerek.

Melis, bu sefer kızmadı. O kadar indirmişti ki gardını, bu sözlerine karşı çıkmak içinden gelmiyordu. Üstelik söylediği çok da olasılık dışı değildi sanki.

"Ukala bir pislik olduğunu düşünüyorum." dedi gülerek.

Barış içerideki hüznünü gülümsemesine saklayarak cevap verdi.

"Ben de sana çok aşık olduğumu düşünüyorum..."

Melis, beklemediği itiraf karşısında, gözlerini Barış'tan ayıramadan bir süre kalakaldı. Barış, içinden bir şey söylemesi, daha doğrusu olumlu bir şey söylemesi için dua ederken, Melis, mesleği avukatlık olan, ağzı iyi laf yapan ve hızlı cevap vermesi ile övünen bir insan olarak, dut yemiş bülbül deyiminin hakkını veriyordu. Çünkü hiçbir eğitim, aşk konusunda hazırlamamıştı onu. Aşk, en yabancı olduğu alandı.

Önce, koşarak eve kaçmayı düşündü. Ama cesur tavırlarına yediremedi kaçmayı. Sonra Barış'ı dövmeyi düşündü ama artık on yaşında olmadığını, hoşlandığı çocuğu döverek hoşlandığını gösteremeyeceğini düşündü. Sonra, Barış'a karşı duyguları olduğunu kendine itiraf edip, kaputun üzerinden kalktı ve Barış'ın karşısında durdu. Dizleri birbirine değecek kadar yakındılar şimdi.

"Aşk dediğin bu saçmalık ile beni üzersen seni eşek sudan gelemeyene kadar döverim, güzel suratını darmadağın ederim, anladın mı?" diye sordu.

Açıkçası tehdidini değil de dövülmenin bizzat kendisini bekleyen Barış, Melis'in kendisini sadece dövmekle tehdit etmesinden aldığı cesaretle, oturduğu yerde bacaklarını biraz daha açtı ve beline doladığı kolları ile Melis'i kendine çekti. Dayak ile Rus ruleti oynuyordu, farkındaydı.

"Demek suratımın güzel olduğunu düşünüyorsun bebeğim?" dedi sırıtarak.

"Keşke dövseydim seni... Şimdi o seçenek daha cazip göründü." diyerek cevap verdi Melis. O bunları söylerken Barış çoktan oturduğu yerden doğrulmuştu bile. Cümlesi biter bitmez Melis'e dayak seçeneğindeki için geç kaldığını göstermek istercesine tutkuyla öptü onu.

Bu öpüşme, Melis'in çalan telefonu ile son buldu. Melis, Barış'tan kopup, kendi evinin önünde olduğunu fark edince etrafa bakınıp, suçlu gibi eliyle dudaklarını sildi. Barış, gülerek izliyordu Melis'i. Elini cebine atıp telefonu çıkardı. Elinin titrediğini Barış görmesin diye hemen telefonu kulağına götürdü.

"Edacığım?" dedi. Suç işlerken yakalanmış yaramaz çocukların suçlarını örtme gayreti vardı üzerende.

Eda'nın anlattıklarını dinlerken yavaş yavaş ciddileşti yüzü. Sonra cevap verdi.

"Bu harika! Babanın yaptığı hamle, bizim için harika oldu Eda. Düşünsene, babanın özel uçakla, yurtdışına kaçmaya çalışması, suçlu olduğunu kabul etmesi demek. Harika bir haber bu!"

Barış, Melis'in neşeyle yerinde duramayan hallerini gülümseyerek izledi.

"Tamam, ben bir emniyeti kolaçan edeyim, bir iki arkadaşım var emniyette. Onlardan bilgi alayım, yarın sabahki duruşmamdan sonra görüşürüz." diyerek kapattı telefonu.

Yangınım [TAMAMLANDI] Where stories live. Discover now