Bölüm 32

7.1K 408 146
                                    

Ateş ve Eda, aceleyle çıktığından beri Nazım ne kafasını kaldırıp Emine'nin yüzüne bakabilmiş, ne de kendini açıklamak için bir şey söyleyebilmişti. Zaten ne söyleyebilirdi ki ya da söyleyebileceği hangi sözler yaptığı yanlışı telafi edebilir ya da Emine' nin hissettiklerini yok edebilirdi ki?...

Bir insanın hayatında alabileceği en büyük derslerden birini alıyordu şimdi Nazım: Taşıyamayacağın yükün altına girme. Ve maalesef ki, kendi tercihi olmadan Emine de büyük bir ders almıştı: Kimseyi gözünde çok yükseklere koyma, ne kadar yükseltirsen düşüşü de o kadar acılı olur...

Nazım, gözlerine dolan yaşların yerçekimine yenilmemesi için kafasını aniden kaldırdı, ne kadar cesareti olmasa da Emine' nin yüzüne bakmalı, yaptığı için bahane değil ama özürler üretmeliydi.

Eve geldiğinden beri, belki de ilk defa Emine' ye bakabildi. Emine, ellerini kucağında birleştirmiş, iki elinin parmaklarını sanki bu ağlamasına engel olabilirmiş gibi, birbirine dolamıştı. Başı önüne eğikti ama parmaklarına bakmıyor, muhtemelen hiçbir şey görmüyordu. Ara ara dudaklarını birbirine bastırıyor, ağzından çıkmak isteyen hıçkırıklara böyle engel oluyordu.

Ne yaman bir savaştı sevgi ile hayal kırıklığının verdiği...

Nazım, Emine' nin kendini ağlamamak için zorladığını görünce, daha fazla dayanamadı ve dizlerinin üzerine inip Emine' nin önüne geldi. Terslenme riskini göze alıp, Emine' nin ellerini tuttu iki eliyle. Emine, bir an gözlerini Nazım' ın gözlerine değdirdi. Ellerini çekmedi ama Nazım, ellerini tutunca elleri ölmüştü sanki.

"Emine'm, güzel karım, biliyorum ben... Hayvanın biriyim ben. Kendimi affettirmek için söyleyebileceğim hiçbir şey yok ama izin ver sana anlatayım olanları, hah.." dedi.

Emine' den bir cevap beklemeye hakkı olmadığı halde bir tepki bekledi ama Emine tepki vermeyince konuşmaya devam etti.

"Biz, seninle pek birbirimizi tanımadan evlendik, bunu sen de biliyorsun. Yani aynı mahallede büyüdük ama kadın erkek olarak birbirimizi tanımadık. Aynı eve girince...yani yanlış anlamanı istemem ama sen çok sessizdin, ben..." diye gevelerken Emine' nin eski ürkek sesi duyuldu.

"Benim yüzümden aldattın yani beni..." dedi. Soru sormuyor daha çok tespit yapıyordu.

Nazım, hemen itiraz etti.

"Hayır hayır, öyle demek istemedim, yanlış anladın yani ben yanlış anlattım..."

Nazım, duygu yoğunluğu ile kelimeleri birleştiremiyor, düşüncelerinde boğuluyor, cümleleri odanın dört bir yanına saçılıyordu.

Durdu. Derin bir nefes alıp sakinleştikten sonra tekrar başladı konuşmaya.

"Öyle değil güzelim... Ben, seni hiç tanımıyordum. Sen de çok çekingendin haliyle. Ben biliyordum senin nasıl yetiştirildiğini. Seni tanımaya çalışmalıydım, içindeki güzel kadını, şimdi gördüğüm kadını görmeye çalışmalıydım, ama ne bileyim, başta işime geldi herhalde. Aşık değildik Emine, biliyorsun. "Yemeğimi yapsın, çamaşırımı yıkasın, evi derlesin toparlasın, anneme hürmet etsin, yeter." diye düşünüyordum."

Emine'den en azından zehrini akıtabileceği iğneleyici bir yorum bekledi. "Hizmetçi arıyordun yani." gibi bir yorum yapması ikisine de iyi gelirdi. Ama Emine, hiç konuşmadı. Nazım, sessizlikten ürktüğü için devam etti konuşmaya.

"Sonra, hiç aklımda yokken bir tesadüfle tanıştım onunla." deyince Emine'nin elleri kaskatı kesildi. Nazım, ayrıntıları atlaması gerektiğini anlamıştı. Emine' nin gözleriyle gözlerini buluşturmak için uğraşsa da Emine ona bakmaya tövbe etmişti sanki. Nazım, çabalamayı bırakıp devam etti konuşmaya.

Yangınım [TAMAMLANDI] Where stories live. Discover now