Bölüm 26

7.7K 421 81
                                    

Sıkıntıyla kapıyı çaldı Nazım. Bir süredir çözmesi gereken ama yüzleşmek istemediği, ya da sonuçları ile baş edemeyeceğini düşündüğü için ertelediği şeyleri halletmek için tüm cesaretini toplamış ve gelmişti.

Kapıyı Besim amca açtı. Nazım'ı her gördüğünde yaptığı gibi kocaman gülümsedi. Kafası bulanırdı, bazen kimseyi tanımaz, adını bile hatırlamazdı ama Nazım'ı hiç unutmazdı. Bunu nedenini kimse bilmezdi, çünkü Besim amca bu hikayeyi kimseye anlatmamıştı.

Besim amcanın tek çocuğu, oğlu Kaan, çok zeki bir çocuktu. Karısı ile oğullarının üzerine titrerler, onun her istediğini, güçleri yettiğince yapmaya çalışırlardı. Kaan, Nazım ve Ateş'ten bir kaç yaş büyük olmasına rağmen, minyon yapısı ve derslerine çok çalışan, sessiz bir çocuk olması nedeniyle okulda bazı öğrencilerin başta sözlü, sonra fiziksel saldırısına uğramaya başlamıştı ama bunu ailesine söylememiş, olabildiğince içinde tutmuştu. Besim amcanın eşi Hamide hanım, daha 42 yaşında dördüncü evre kolon kanseri olduğunu öğrendiğinde, Kaan henüz ortaokula yeni başlamıştı. O gün Besim amcanın aklındaki herşey silinse de silinmeyecek tek gündü.

Hamide hanımla doktordan dönene kadar beklemiş sonra koltuğa oturur oturmaz ağlamaya başlamışlardı. Doktor, tedavi süreci başlasa bile, sadece birkaç ay ömrü olduğunu, açık olmasa da söylemişti ve sadece üzgünüm diyebilmişti. Besim amca, o gün saate baktığını ve Hamide hanıma söylediği şeyi dün gibi hatırlıyordu.

"Hadi hanım, elini yüzünü yıka. Kaan gelecek şimdi, bizi böyle görmesin." demişti. Kaan'ı beklerken sessiz sessiz ağlamaya devam etmişti kendisi oysa.

Kaan, o gün her zamanki saatinden biraz sonra çalmıştı kapıyı. Besim amca, gözlerindeki yaşları silip kapıyı açtığında, Kaan'ı ve yanında, tek dizinin üzerine çökmüş, Kaan'ın burnundan sızan kanı temizlemeye çalışan Nazım'ı görmüştü. İşte o gün... Karısının bu hayatı yakında terk edip onu oğluyla baş başa bırakacağını öğrendiği o gün, tek varlığı oğlunu, dayaktan hafif bir burun kanaması ile kurtaran Nazım'ı aklına bir kahraman olarak kazımıştı. Hiçbir bunama, Nazım'ı Besim amcanın aklından silemezdi. Hatta, üniversite okumak için Amerika'ya gidip, bir daha dönmeyen oğlu Kaan'ı bile unuturdu zaman zaman ama Nazım'ı unutmazdı. Nazım, onun için birçok duyguyu barındırıyordu bilmeden.

"Nazım, hoşgeldin oğlum." dedi Besim amca.

Nazım, o gün Kaan'la eve geldiğinde, içeride olmakta olan şeylerden habersiz olduğundan ve Kaan'a yaptığı yardımı da pek önemli görmediğinden, Besim amcanın kendisini neden bu kadar çok sevdiğini hiç bilmedi.

"Hoşbulduk Besim amca." dedi sıkıntıyla. Kapıyı Besim amcanın açması Funda' nın dışarıda olabileceği anlamına geliyordu. Ama yine de sordu.

"Senin bakıcı evde mi Besim amca? İhtiyaç listesi yapacaktı." dedi.

Besim amca, kısa birkaç saniye düşündükten sonra, kapıyı iyice açıp geri çekildi ve konuştu.

"Gel Nazım gel, içerideydi. Banyoya girmişti kızım." dedi.

Nazım içeri girip kapıyı kapattığında, Funda' nın evde olduğuna sevindi, zira bir daha cesaretini toplayıp gelebileceğinden emin değildi.

Nazım oturmaya fırsat bulamadan, banyonun kapısı açıldı ve üzerinde bornoz ile saçlarından sular damlayan Funda, buhar eşliğinde çıktı. Çıkar çıkmaz da Nazım'ı gördü. Yüzünde şuh bir gülümseme oluştu.

"Sıhhatler olsun kızım." dedi Besim amca.

Funda ise gözlerini Nazım'dan çekmeden Besim amcaya cevap verdi.

Yangınım [TAMAMLANDI] Where stories live. Discover now