Bölüm 28

7.3K 421 117
                                    

Ateş, nefesini tutmuş, Adil Bey'in konuşmasını bekliyordu. Bu sırada bir kadın, elinde tepsiye içeri girince, Adil Bey, açtığı ağzını kapatıp bekledi. Kadın, tepsideki bardağı Ateş'in yanındaki sehpaya bıraktı. Kahve kokusu tüm odayı sarmıştı. Kadın salondan çıktığında Adil Bey artık konuşabilirdi.

"Ben de sizin mahalle gibi bir mahallede büyüdüm." dedi. Sesindeki hüzün çocukluktan kalmaydı sanki. Ateş, sırtını dikleştirdi. İçimden bir ses duyacaklarını kaldırmakta zorlanacağını söylüyordu nedense.

"Ama senin kadar şanslı değildim... Sen... Babanı erken yaşta kaybetmişsin ama çok iyi bir annen ve babandan miras kaldığını düşündüğüm sağlam bir karakterin var." diye tespitte bulundu.

Ateş şaşkındı. Adil Bey hiç tanımadığı bir yüzünü açıyordu Ateş'e ve muhtemelen bu yüzünü Ateş' ten başka kimseye de açmamıştı. Eda'ya bile...

"Benim babam, pislik herifin tekiydi. Çalışmazdı. Annemi köyünden alıp gelmişti İstanbul'a. Annem gündelik temizliğe giderdi, babam da o paraları kumara ve içkiye yatırırdı." dedikten sonra Ateş' e hüzünlü gözlerini dikti.

"Ben... Babamdan dayak yemediğim hiçbir zaman hatırlamıyorum." dedi.

Ateş, hayattaki grileri gördü bir kez daha. Hiçbir şey, siyah ya da beyaz değildi bu hayatta. Kimse tertemiz değildi, kimse saf kötü değildi. Her kötünün içinde bir iyi, her iyinin içinde bir kötü vardı. Şartlar insanları iyiliğe ya da kötülüğe itebilirdi. Hayatın grileri hepimizdik aslında.

"Annem, sürekli çalışırdı ama babama para yetirmek mümkün değildi. Ben tek çocuktum. Babam on yaşlarındayken, beni dilendirmeye başladı." dedi. Komik bir şey söylüyormuş gibi ağzından bir gülücük kaçtı. Aslında kendine ağır gelen bu durumu gülerek saklamaya çalıştığını anlayabiliyordu Ateş.

"Çocuk kafamla, babamı mutlu etmek için kendimce senaryolar yazar, bayılma numarası yapar, bazen de araba çarpmış gibi yapar, insanları başıma toplar, sonra da bana acıdıkları için verdikleri paraları gururla babama götürürdüm... Ama o da yetmezdi babama. Hep daha fazlası lazımdı çünkü ona, hep daha fazlasını isterdi."

Kızıyordu, babasının aç gözlülüğü yüzünde yaptığı şeyler için hem kendine hem babasına kızıyordu.

"Biraz daha büyüyünce numaraları arttırdım, senaryoları geliştirdim. Kalabalıktan yararlandım, verdikleri para ile yetinmedim, cüzdanları da araklamaya başladım." dedi Adil Güröz.

Bunu bir televizyon programında anlatsa kimse inanmadı. O kadar farklıydı ki görüntüsü anlattıklarından.

"Babam bir süre için sevindi, ama sonra yine yeterli olmadı yaptıklarım. Hep daha fazla istedi, hep daha fazla..."

Hırsı gözlerinde yaşa dönüşüyordu ama o usta bir dolandırıcı olduğundan gözyaşlarını düşmeden geri göndermeyi de biliyordu.

"Sonra bir gün yine annemi de beni de dövdü... Ama bu sefer komşular bağırmamıza dayanamayıp polis çağırmışlar." dedi. Sonra yine o günlerden çıkıp bir tespit yapmak için Ateş'e baktı.

"Ben severim yani polisleri... Beni onlar kurtarmıştı babamın elinden..."

Gözleri yine uzaklara daldı.

"Okula da gitmediğimi öğrenince devlet aldı beni, yurda yerleştirdiler, okula devam etmem sağlandı. Bu arada da ilk defa yurtta sıcak yemek, sıcak yatak gördüm ama... Oranın da zorlukları vardı tabii." dedi. Bir hüzün bulutu gözlerine yağmur bırakmadan geçip gitti.

"Okulu çok seviyordum bu sefer, babam yok, dayak yok, keyfim yerinde ama... Annemde aklım, ya onu daha fazla dövüyorsa, ya para yetmiyor diye öldürürse annemi?"

Yangınım [TAMAMLANDI] Donde viven las historias. Descúbrelo ahora