3

1.3K 152 340
                                    

Yumrukla yatakhane kapısını açtığımda hepsi uyanmış ve hazır ola geçmiş bir grup görmeyi beklemiyordum. Anlaşılan dünden sonra adam olup erken kalkmışlar, hatta yataklarını bile ben söylemeden toplamışlardı. Öğreniyorlar diye içimden geçirdim. "Aferin!" dedikten sonra cebimdeki sis bombasını çıkardım ve aktif hale getirip odanın içine attım. "Kolay gelsin!" dedikten sonra yatakhane kapısını kapatıp kilitledim. Umarım camdan atlamayı akıl edebilirlerdi.

Ben de onları görmek için koridordaki camlardan birinden atlayıp onların yatakhanesinin olduğu camlara doğru bakmaya başladım. Yavaş yavaş hepsi atladıktan sonra etrafa bakınıp beni bulmuşlar, koşarak karşıma gelip sıra olmuşlardı.

Toparlayarak koşan Jongin'i görünce kaşlarımı çatıp hemen yanına gitmiş ve ayak bileğine bakmıştım. Koca bir ayak izi ve hafiften soyulan deriyi görünce ayağa kalkıp bağırdım. "Hangi öküz çocuğun üstüne atladı?!"

Dong-Young bir adım öne çıktığında suratına tokat yemesi uzun sürmemişti. "Böyle bir hata yapılır mı? Savaşta olsak arkadaşını düşünmeden mı atlayacaksın?! Sen sisten ölmezsin ama onun ayağına kalıcı hasar verirsen askerliği biter!" Yanağına bir kez daha vurduğumda tek yaptığı zorla yutkunmak oldu.

Cidden takım arkadaşına saygısızlığa gelemiyordum. Bir sis bombasından kurtulacağım diye çocuğun sinirlerine zarar vermiş olabileceği aklıma geldikçe Doyoung'u duvardan duvara vurasım geliyordu. Böyle basit bir hatayı yapan subay falan olamazdı! Bugün pratikte bunu yapan, yarın savaş ortamında arkasında adam bırakırdı!

Dououng'u bir kenara itip Jongin'in önünde eğildim. Bacağının belli yerlerini sıkarken ona soruyordum. "Bastırınca burası acıyor mu?"

Tahminime göre ciddi bir şey yoktu ama yine de tedbiri elden bırakmamak gerekiyordu. "Sehun, Jongin'i revire götür ve başında bekle. Ciddi bir şey yok diye umuyorum. Bu yüzden çok oyalanmadan geri gelin. Jongin yürüyemeyecek gibi olursa da sırtında taşı ama yine de getir. Anladın mı?"

Sehun bir adım öne çıkıp "Emredersiniz komutanım!" diye bağırdı ve Jongin'in bir kolunu omzuna atıp yürümesine yardımcı etti. Onlar uzaklaşınca Dong-Young'a döndüm. "Bir daha bu gruptan herhangi birinin serçe parmağına bile zarar verirsen seni grubumdan atarım."

Anladığını gösterir gibi baktığında sıraya geçmesini söyledim.

"Künye kontrolü, herkes dışına çıkarsın. Bakacağım." derken asıl amacım Jinyoung ve Taehyung'a bulaşmaktı. Herkesinkine baktıktan sonra Jinyoung'un önünde durdum. "Hayırdır oğlum, nerede künye?"

"Sadece Taehyung'unkini bulduk komutanım."

"Güzelce baktınız mı her yere?" derken omzuna bastırmış ve acıyla yüzünü buruşturmasına sebep olmuştum.

"Baktık komutanım."

"Aferin." dedikten sonra onun künyesini cebimden çıkartıp boynuna astım.

Bir elimi Jinyoung'un, diğerini Taehyung'un kulağına götürdüm ve acıtmayacak şekilde çektim. "Bir daha uyanmazsanız, sizi mancınık gibi ormana fırlatırım ve aradığınız şey birbiriniz olursunuz. Anladınız mı?"

"Emredersiniz komutanım!" İkisi bir ağızdan söyleyince güldüm. Çok hoşuma gidiyordu bunları bağırtmak.

"On tur, koş!" Düdük sesimle beraber koşmaya başladıklarında yanlarından yavaşça yürüyordum. Dünle karşılaştırdığımda bugün daha dinç ve güçlü duruyorlardı. Beşinci tur bittiğinde tekrar sesimi duyurdum. "Ne oldu? Bugün bayılan yok mu?" Bu kez kendimi tutmamış ve onlarla beraber gülmüştüm. Hatta yanlarından geçerken sırf eğlence olsun diye Baekhyun'un ensesine bir tane indirmiştim.

Kod Adı: Bela •chanbaek•Where stories live. Discover now