36

935 120 390
                                    

Titreyen kollarımı biraz daha zorlayıp vücudumu zemine doğru eğdim, sonra tekrar kaldırdım. Yerde olan avuç içlerim yüzünden parmaklarım fazlasıyla acıyordu. Ellerim tam iyileşmemişti ama benim günlük egzersizlerimi artık yapmam gerekiyordu, bu yüzden sabahtan beri şınav çekmeye çalışıyordum. Acıyan parmaklarım ve ondan yüz bulup titreyen kollarım beni büyük bir öfkenin içine hapsederken derin bir nefes verdim.

İşe yaramayan aptal ellerimi kökünden koparıp atmak istedim. Şınav bile çekemeyen beceriksiz itin tekiydim. Bedenimi sinirle yere bıraktım. Odamın zemininde salak gibi yatıyordum, kapıdan gelen sesle doğrulup ayağa kalktım ve "Gir." dedim.

Jongdae elindeki kağıtlarla odaya girdi, beni başıyla selamladıktan sonra konuştu. "Operasyonlarda aktif komutanlar için keskin nişancılık pratiği var. Ama isterseniz eliniz yaralı olduğu için-"

"Elimde bir şey yok, Jongdae. Saçma sapan konuşma." Aniden sözünü kesip söylediklerim sanki her şeyi belli ediyordu ama kendime hakim olamamıştım. Ateş edemeyeceğimi düşünmeleri beni fazla incitiyordu. Tamam, büyük ihtimalle zaten iyi bir atış yapamayacaktım ama yine de bunu yüzüme vuramazlardı.

"Tamam komutanım, birazdan binaların arkasındaki atış yerinde başlayacak."

Anladığımı gösterir gibi başımı salladım, o da tekrar kısa bir asker selamı verip odamdan çıktı.

Yaklaşık bir dakika içinde ben de odamı terk edip binadan çıkmış, arka taraftaki atış alanına doğru yol almıştım.

"Bu ay olacak atış yarışmalarını ben kazanırım gibime geliyor." Duyduğum sesle olduğum yerde kaldım. "Nasıl olsa Chanyeol'ün elleri sorunlu. İyi ateş edebileceğini sanmıyorum."

Sargılı ellerimi yumruk yapmak istedim ama onu bile yapamadım. Parmaklarımı sıkamadım. Tek yaptığım sinirle yoluma devam etmek ve konuşan iki kişinin yanından geçerken omuz atmak olmuştu. Yüzüne bakmadan ilerliyordum ki bana seslendi.

"Hey, Chanyeol! Biz de ne yapacağını merak ediyorduk. Atabilecek misin?"

Dudaklarımı birbirine bastırıp nefesimi burnumdan verdim. Onlara döndüm ve güldüm. "Üzerinde denememi ister misin? Ne kadar iyi vurduğumu yakından görmüş olursun."

"İğrenç egonu-" Üstüme yürüyerek bir şeyler söylüyordu ki Do Hwan'ın birden aramıza girip kolunu omzuma atması ve eş zamanlı olarak konuşmasıyla sustu.

"Daha yarışmaya başlamadan yarışıyorsunuz ama siz. Olmaz böyle."

"Sadece iyiliğimizden sorduk. Her şeyi götünden anlamak Chanyeol'ün huyu, biliyorsun."

Bakışlarım hâlâ karşımda duran ikilideydi. Ellerimin kötü bir şekilde yaralandığını bile bilmiyorlardı, sadece sargılı olduklarının farkındalardı ve bu, neden onlara beni ezme hakkı veriyordu? Düzgün atış yapıp yapamamak beni ilgilendirirdi, onları değil.

Do Hwan'ın kolunu yavaşça vücudumdan ittim ve karşımda sırıtarak duran adamın karnına sert bir tekme attım. İki büklüm olduktan sonra doğruldu ve yumruğunu yüzüme geçirdi. Ellerimi kullanmamak adına ayağımı bacağına dolayıp onu yere düşürmüş, dirseğimle kafasının yan tarafına vurmuştum.

Diğer binbaşılar bizi ayırmak adına isimlerimizi söylüyor ve kollarımızı tutmaya çalışıyordu. Onları umursamadan biraz daha itişip kakıştık. Bir ara sağ elimi iki avucu arasına aldı ve beni bağırtacak şekilde bastırdı. Ellerime verebileceği hasardan korkup hemen geri çekildim. Askerler de bundan faydalanıp bizi ayırmak için kollarımızı tuttu.

"Chanyeol. Kalk hadi." tarzında bir sürü cümle duyuyordum ama kulaklarımdan girip aklımı dolduran tek ses "Komutanım!" diye bağıran kişiye aitti.

Kod Adı: Bela •chanbaek•Where stories live. Discover now