41

956 117 1.1K
                                    

Saatin içindeki saniye çubuğunun kıpırdamasıyla çıkan o sinir bozucu ses, uzun süre boyunca duyduğum tek şeydi. Kendimi odaya kilitlemiş, yatağıma yatmış ve boş boş duvardaki saati izlemeye başlamıştım.

Gözlerimden durmaksızın akan yaşlar beni artık bunaltmıştı. Hiçbir şey yapamıyor ve her şey için kendimi suçluyordum. Baekhyun'u düşünüyor ama yüzüne bile bakamıyordum, Junmyeon'un yaptığı adiliği idareye bildirmek istiyor ama beni korumak için yaptığı için ona kıyamıyordum.

Baekhyun'u kurtarıp adını temizlemek istiyordum ama bu sefer Junmyeon'a çok fena ceza verilirdi. Benden habersiz parmak izimi kullanması bile bu yaşta ve bu rütbede olmasına rağmen bir saniye içinde askeriyeden atılması için yeterliydi.

Yıllardır bana yaptığı babalığı bir hatasıyla silmeli miydim, gerçekten bilmiyordum. Bir yanım onu ölümüne cezalandırmak isterken diğer yanım her şeyi benim için yaptığını ve ona minnet duymamı söylüyordu.

Baekhyun. Her şey onda bitiyordu. Onu bu kadar sevdiğim için aklımdan Junmyeon'u yakmak bile geçiyordu. Baekhyun bana göre öyle değerli biriydi ki onun için baba dediğim adamı şikayet etmeyi binlerce kez düşünmüştüm. Fakat ben, ben Baekhyun için ne kadar değerliydim? Beni seviyordu ama bu olaylarda en az onun kadar ben de kırılmıştım ve bunu hiç görmemişti.

En basitinden, parmaklarım hâlâ sargılıydı ve benim parmak izi basmak için sargımı çıkarmam veya makasla kesmem gerekiyordu. Sorun şuydu ki ben, ellerimi henüz o kadar iyi kullanamıyordum. Ama Baekhyun bunu görüp işin içinde bir terslik olacağını anlamak yerine bana güvenmemeyi ve ona ihanet ettiğimi hem aklına hem de kalbine net bir şekilde sokmayı tercih etmişti.

Kurul toplantısının sonlarında söylediği şeyler de gayet açıktı, bana karşı nefretle dolmuştu.

"Emin olun, bir daha böyle bir şey olmaz."

Evet, eminim bir daha el ele bile tutuşamazdık.

Çok fena arada kalmıştım. Hayır, çok fena arada bırakılmıştım.

Toplantıda Baekhyun'u savunamamıştım, ağzımı açamamıştım bile. Çünkü Yarbay Junmyeon tek bir kelime bile edersem Baekhyun'u attıracağını ama eğer sessiz kalırsam Baek'i koruyacağını söylemişti.

Onu koruyacağına inanmamıştım ama konu attırmaya geldiğinde bunu gerçekten yapabileceğini biliyordum.

Ben Baekhyun'a zarar gelmesin diye sustum, Baek ise suçu ona atıp kaçtığımı düşündü. Gözlerim doldu, böyle iğrenç bir şey düşünmesine kırıldım.

Gözleri çok güzeldi, çoğunlukla parlıyordu, bazen dalıp gidiyor ve güldüğünde kısılıyordu. Gözleri çok güzeldi ama ona olan sevgimi göremiyordu.

Yatakta doğrulup gözlerimi sildim, yapacak bir sürü işim vardı ama hiçbir şey yapamayacak kadar uyuşuk ve halsizdim.

Toplantı dün olmuştu ve sabaha kadar hiç uyuyamamıştım. Şimdi ise saat öğlen birdi, yemekhaneye gidip bir şeyler yemem gerekiyordu ama benim tek yaptığım, ağlayarak duvarı izlemekti. Başıma ağrılar giriyordu ve halletmem gereken işi hatırladıkça bu ağrılar çekilmeyecek hâle geliyordu.

Bir süre daha boş boş tavanı izledikten sonra yataktan kalkıp kilitli kapımı açtım ve Jongdae'ye birkaç saat askeriyede olmayacağımı, askerlerimi oyalamasını söyledim. Ardından kararsız adımlarla Kyungsoo'nun odasına doğru yöneldim.

Kapısının önünde durup derin bir nefes almış ve gözlerimi kapamıştım. Zordu ama başka çare yoktu. Kapıyı açıp odasına girdiğimde üzgün bakışlarını büyük ihtimalle perişan görünen yüzümde ve halsiz bedenimde gezdirmişti. Hemen masasından kalkıp yanıma geldi, beni rahatlatmak ister gibi omzumu sıktı.

Kod Adı: Bela •chanbaek•Where stories live. Discover now