10

1.2K 162 329
                                    

Çocukları cephaneye götürüp pek bilinmeyen silah ve bombaları tanıtmış, bilgi vermiştim. Daha sonra hazır buraya gelmişken burayı onlara temizletmiştim. Ağır silah kutularını, mermileri teker teker dışarı çıkarmış ve odayı temizleyip geri yerleştirmişlerdi. Cephaneyle işimiz tamamen bittiğinde hepsinin yorulduğunu görmüştüm. Çünkü buradaki her şey çok ağırdı ve onlar bu ağırlıklarla odaya yüzlerce kez girip çıktılar.

Kolumdaki saate baktım, kahvaltı saatlerine de daha vardı. Durum böyle olunca bitik ifadeyle bana bakan askerlere döndüm. "Denize gidelim hadi, yorgunluğunuzu atarsınız."

Askeriye oldukça büyük bir yerdi. Sekiz tane binası vardı bir kere, binalardaki tüm asker gruplarının pratik yapacak bir yeri olduğunu hesaba katarsak bahçesi de epey geniş ve ferahtı. Çeşit çeşit parkurlar da bahçede yer almasına rağmen, bahçe genişliğinden bir şey kaybetmiyordu.

Koca bahçenin etrafı ağaçlarla çevriliydi, ağaçların ardında da beton duvarlar bulunuyordu. Sadece askeriyenin arka tarafında ağaçlar küçük bir ormanlık yere doğru uzanıyordu.

Deniz olayı ise başkaydı. Altıncı binanın arka çıkışında askeriyenin başka bir kapısı olduğu görülüyordu. Normal bir çıkış olarak görünse de orası ormanlık alanda birleşen bir kumsaldı. Çoğu askeriye denize yakın yerlere konumlandırılırdı, çünkü askerlerin rahatlama amacıyla suya atlamak istemesi oldukça normaldi. Bu yüzden bahsettiğim kapıdan çıkıp kumluk alanda biraz yürüdükten sonra deniz kıyısına ulaşabiliyorduk.

Önceki askerlerimi denize sıklıkla getirirdim ama bunları çok çalıştırdığımdan eğlencesine denize gitmek aklıma gelmemişti.

Sehun'un sevinçli sesini duyunca ona döndüm. "Gerçekten mi komutanım? Buranın denizini hiç görmemiştim."

"Hadi şortlarınızı giyinin ve altıncı binanın üçüncü çıkışında bekleyin beni."

"Emredersiniz komutanım!" Koşarak gittiklerinde arkalarından güldüm.

Ben de kendi odama gidip bize verilen lacivert şortumu altıma geçirdim. Üstüme bir şey almadan odamdan çıkınca koridordaki askerler "Oo!" diye ses çıkarmaya başlamıştı. Gülerek onları susturmaya çalışırken odamın kapısını kilitledim ve anahtarı Jongdae'ye uzattım. "Dikkat et aslanım, sana güveniyorum sadece."

"Emredersiniz." dediğinde omzunu patpatlayıp asansöre bindim ve ana binadan çıkıp altıncı binanın üçüncü çıkışına doğru ilerledim. Askerlerim orada heyecanla beni beklerken bir ıslık çalıp dikkatlerini çektim ve beni takip etmelerini söyledim.

Hepsinin altında lacivert şort vardı, üstlerinde herhangi bir şey yoktu. Önden gidip askeriyenin arka kapılarından birini açtım. Hepsini kumluk alana soktuktan sonra kapıyı kapattım ve denize doğru yürümeye başladım.

Kıyıya geldiğimizde sevinçle maviliği izlemeye başladılar. Ben de onları izlerken Jongin'in karnına hafifçe vurdum. "Nasıl benden çok kas yaparsın lan?"

Herkes gülerek bize baktığında ben de gülüp Jongin'in saçlarını karıştırdım.

Hepsinde dörder veya altışar baklava vardı. Sadece Jongin sekiz taneye sahipti. Bende de diğerleri gibi altı tane olduğu için biraz değişik hissetmiştim. Daha önce benden kaslı bir öğrencim olmamıştı.

Jisung'a döndüm, Jongin'i göstererek. "Alfa, hallet bu çocuğu. Bizden çok kası var, ayıp."

Hep birlikte güldükten sonra lafa girdim. "Hadi girin bakayım, nasıl giriyorsunuz?" dememle Dong-Young, bunu bekliyormuş gibi koşarak dizlerine kadar suya girdikten sonra kendini suyun içine atıp kulaçlamaya başladı.

Kod Adı: Bela •chanbaek•On viuen les histories. Descobreix ara