32

1.3K 135 306
                                    

+13, şiddet ve kan

Bu bölüm bazı okuyucular için rahatsız edici olabilir.

Bir ay sonra

"Herkes hazır mı?" Önce kendi grubuma, sonra diğer gruplara döndüm.

"Hazırız, komutanım!" Hepsinden çıkan sesle hava araçlarını gösterdim.

"Herkes komutanı kontrolünde binsin. Çok önemli bir operasyon olduğunu ve diğer operasyonlardan uzun süreceğini unutmayın!" Diğer gruplardan birkaç kişinin gülüşerek bindiğini görünce bağırdım. "Oğlum! Ciddi olun biraz! Bir aydır hazırlanıyoruz bu operasyon için!"

Kendi grubumu askeri helikoptere bindirdikten sonra ben de yanlarına bindim. Yine sınırda bir operasyona gidiyorduk fakat bu sefer uzun sürecekti, orada kalacak ve birkaç gün gözlem yapıp sınıra yakın yaşayan halkı terör faaliyetlerinden koruyacaktık.

Yaklaşık bir aydır bunun için özel eğitim alan askerlerin iyi iş çıkaracağından şüphem yoktu ama yine de başımıza ne geleceğini bilemezdik.

Askeri araçlar ufaktan hareket ettiğinde akşam karanlığı yeni yeni çöküyordu. Birkaç saatlik yoldan sonra neredeyse Kuzey-Güney sınırına varmıştık ve çoktan helikopterden inip dağlık alanda yürümeye başlamıştık.

Koca botlarımıza rağmen büyük bir profesyonellikle sessiz adımlarla ilerliyorduk. Bir süre sonra durup kaskımın önündeki ışığı açtım ve kısık sesle konuştum. "Işık serbest."

Birkaç komutan ve asker daha ışıklarını açmıştı. Yaklaşık on beş dakika sonra çalıların arasında durup silahımla etrafa bakındım, görünürde bir şey yoktu. Minseok ve Hyunjin de benim gibi etrafı taradıktan sonra tehlikeli bir şey olmadığını dile getirmişlerdi.

"Bu gece ben nöbet tutarım," dedim sessizce. "Burada duralım şimdilik, ortalık sakin görünüyor."

Saat gece yarısını geçmişti ve kasklarımızdan gelen ışıklar dışında önümüzü görmemizi sağlayan herhangi bir şey yoktu.

Askerler yavaş ve sessizce uyku tulumlarını çantalarından çıkarıp yere serdiler. Bazıları oturup nöbete yardımcı olurken, bazıları çoktan tuluma girmişti.

Do Hwan, Hyunjin ve Minseok'a doğru seslendim. "Siz uyuyun, en azından birkaçımız enerjik olmalı."

"Biraz bakınalım," dedi Minseok. "Sonra yatarız."

Kendi grubuma döndüm, hiçbiri tulumunu çıkarmamıştı. Oturup etrafa bakıyorlardı, hatta Jisung ve Baekhyun silahlarıyla çevreyi tarıyordu. Asteğmen olmalarına rağmen uyumayıp bana yardımcı olmaları, içten içe beni sevindirmişti. Ama yine de gönlüm onların uykusuz kalmasına el vermiyordu.

"Yatın siz hadi," dedim onlara bakarak. "Uykusuz kalmayın, sabah lazımsınız bana."

"Tek başınıza uykunuz gelmesin komutanım?" Sehun sorarcasına konuştuğunda göz devirdim.

"Binbaşıyım ben Sehun. Ne uykusu?"

"Doğru." demesiyle kahkahamı tutamadım. Sağ ol Sehun, sen beni onaylamasan ne yapardım bilmiyorum.

Biraz daha konuşup onları ikna etmiş ve yatmalarını sağlamıştım. Solumdaki Baekhyun yan dönüp beni izlemeye başladı, bir elimi saçlarından geçirip tekrar karşıma baktım. Diğer askerler de geçen süre içerisinde yatmıştı, şu an benden başka ayakta olan tek kişi Minseok'tu.

Baekhyun'un bir kolunu tulumdan çıkardığını gördüm, ona bakmamı ister gibi minik elini ayak bileğime sardığında gözlerimi ona çevirdim. "Uyusana" diye ağzımı oynattığımda başını iki yana salladı. Dışarıda olan elini tutup üst kısmını okşadım baş parmağımla.

Kod Adı: Bela •chanbaek•Where stories live. Discover now