53

594 60 532
                                    

Ellerimden sıkıca tutan birini özgürlüğe kavuşturabileceğim gibi en büyük korkusuna da hapsedebilir miydim? Hayır, bunu hiç istemezdim ama vurulan omuzlarımla onu daha fazla yukarı çekmem imkansızdı. Yaralı omuzlarımdan akın akın süzülen kanlar parmak aralarımdan Baekhyun'un ellerine ulaşıyor ve onun daha çok ağlamasına sebep oluyordu.

Beni bırakma, demişti. Baekhyun o an çok net anlaşılıyordu. Ölmekten müthiş bir şekilde korkuyordu. Çünkü henüz tam anlamıyla yaşamamıştı. Bu çocuk gerçekten yaşamak istiyordu ve ben; yaşamanın çok nadir bir şey olduğunu, çoğu insanın sadece var olduğunu herkesten iyi biliyordum. Tam da bu yüzden onu yaşatmak için her şeyden vazgeçerdim. Ellerimden, kollarımdan, silahımdan, hatta hayatımdan...

Yaralarımdan çıkan birkaç kan damlası Baekhyun'un suratına düştüğünde -artık bu ona ne hissettirdiyse- titreye titreye ağlamaya başlamıştı.

Ağlıyordu, ölüp ayrılacağız diye korkup ağlıyordu. Gözleri normalde tüm güzelliğiyle parlarken bugün çaresiz çaresiz, dolu dolu bana bakıyordu.

Ona daha fazla bakmaya dayanamadım. Çünkü biliyordum: Ben ölsem o ağlardı ama o ağlasa ben ölürdüm.

Baekhyun, onu tutarken çok acı çektiğimi fark etmiş olacak ki buna bir son verdi. İkimiz de yoğun duygularla birbirimize bakarken kendini derin sulara bıraktı. Zaten o denize atladıktan sonra daha fazla ayakta kalamayıp yere çöktüm.

Gücüm kalmamıştı ve o bebeğin karşısında güçlü durmaya çalışmak beni fazla yormuştu. Ancak bu yorgunluktan pişmanlık duyduğumu da söyleyemezdim. Çünkü birini seviyorsanız seviyordunuz ve verecek başka bir şeyiniz olmasa bile ona yine de sevginizi verirdiniz.

Başımı geriye yaslayıp derin bir nefes aldım ama bir nefesin canımı bu kadar yakacağını hiç düşünmemiştim. Zar zor denize baktım. Çocuğum orada nefes bile alamıyordu ve ben burada oturmuş nefes almaya çalışıyordum.

Her zamanki gibi işe yaramazdım, silah tutacak kol gücüm bile yoktu. Ama Baekhyun benim sözümü dinleyip en büyük korkusunun kollarına atlamıştı. İşte tam da bu yüzden güçlü olup onu kurtarmalıydım.

Yavaşça ayağa kalktım. Baek'in silahını sol omzuma astım, çelik yeleğini ve botlarını da sol elime aldıktan sonra kurşunların arasından güçsüz adımlarla yürümeye başladım.

Sağ elimdeki silahımla ara sıra ateş ediyordum fakat birilerini vurabildiğimden şüpheliydim. Çünkü omuzlarım silahımı kaldırıp nişan alamayacağım kadar acıyordu. Buna ek olarak, yaralı bacağım ve karnım düzgün ve hızlı yürümemi engelliyordu.

Bir ağacın arkasına geçip durdum ve kesik nefeslerim arasında kulaklığım sayesinde birileriyle iletişime geçmeye çalıştım.

"Virüs konuşuyor. Askerimi kurtarın." Yutkundum ve hayatım boyunca hiç söylemediğim bir şey söyledim. "Yalvarıyorum size..."

Karşımda duran denize baktım. "Köprü üzerindeyim. Asteğmenim kıyıya...gidiyor. Kurtarın onu. Lütfen. Yaralıyım."

"Monster konuşuyor. Şu anda tüm gruplar bir yere dağılmış halde ama sana en yakın olanı bulup göndereceğim! Dayanın!"

"Teşekkür..." Fısıltıyla söyleyebilmiş ve devamını getirememiştim.

Silahımı gördüğüm düşmanlara yöneltip birkaç el ateş ettim. Birkaç Kuzeyliden daha kurtulduktan sonra tekrar kıyıya doğru ilerlemeye başladım.

Attığım her adımda yere yığılacak gibi hissediyordum. Bu kadar güçsüz olmayı kendime yediremiyordum ama elimden bir halt gelmiyordu. Dizlerim üstüne düştüm, gözlerimden yaşlar akarken istemsizce öğürdüm. Yoğun kanın dudaklarımdan çeneme ve oradan da boynuma kadar akışını hissettim. Bir yere tutunmak istedim ama Baekhyun'un eşyalarını tuttuğum sol elimi tehlikeye atamazdım.

Kod Adı: Bela •chanbaek•Where stories live. Discover now