4- Yeni Yıl

141K 8.9K 3.9K
                                    

"Rüzgar Abi, buraya bakar mısın?"

Rüzgar, eldivenlerini çıkarıp çöpe atarken yüzündeki maskeyi de çıkardı ve eldivenin pudrasından bembeyaz olmuş ellerini suyun altına tuttu. Ona seslenen kişiye doğru dönerken mimikleriyle "Ne oldu?" diye sormuştu.

"Bir tane çocuk hasta var..." diyerek söze başladığında anladı. "Çok korkuyor, bir türlü tedaviye ikna olmadı. İlgilenir misin abi? Senin çocuklarla aran çok iyi."

"Tamam, geliyorum şimdi."

Rüzgar, ellerini yıkayıp kuruladıktan sonra kliniğe gelen çocuk hastayı görmeye neredeyse koşar adımlarla gitti. Çocuklara bayılıyordu ve bu, karşılıklıydı. Dışarıdaki çoğu insan tarafından sessiz, soğuk bir tip olarak görülüyordu. Ancak çocuklara karşı bambaşkaydı. Belki çocukken gördüğü bir güler yüzün kalbini ısıtmasından dolayıydı, bilmiyordu.

Yüzler gülse de gözler parlamazdı. Rüzgar, ona bakan gözlerdeki acımayı görürdü hep. Yalnız büyüdüğü için ona üzülürlerdi. Yalnız olmak, kötü bir şey değildi. Birçok zaafı yoktu. Onun yalnızca bir zaafı vardı. O da öyle bir zaaftı ki, keşke olmasaydı diyemiyordu.

Çocuk hastanın yanına geldiğinde 5-6 yaşlarında bir erkek çocuğu olduğunu gördü. Küçük çocuk, Rüzgar'ı gördüğünde yanındaki annesinin arkasına saklanmıştı. Rüzgar, onun hizasında çökerek kocaman gülümsedi.

"Merhaba," dedi en sıcak ses tonuyla. Üstündeki mavi, araba desenli kazağa ve ışıklı ayakkabılarına baktı. "Vay," dedi uzata uzata. "Ne güzel kazağın var senin. Sen mi seçtin bunu?"

Çocuk, tereddütle kafasını salladığında Rüzgar, büyük bir içtenlikle, "Çok güzelmiş." dedi. "Büyükler için olanı var mı bunun? Ben de alayım kendime bir tane."

Rüzgar, onun ışıklı ayakkabılarına uzun uzun baktı. Çocukken çok isterdi böyle ayakkabılarının olmasını. Ama hiç olmamıştı.

"Yok," dedi çocuk, masum bir tınıda. Rüzgar öyle hevesle sormuştu ki, olmadığını söylerken üzülmüş gibiydi.

Rüzgar, hafifçe gülüp "Adın ne senin?" diye sordu. Hasta dosyasında yazıyordu, annesine de sorabilirdi ama elinden geldiğince çocukla birebir iletişim kuruyordu.

"Eymen."

"Eymen," diyerek tekrarladı Rüzgar. "Ben de Rüzgar. Diş doktoruyum, annen bana dişinin ağrıdığını söyledi. Neresi ağrıyor, gösterir misin?"

Çocuk, elini kaldırarak yanağı üstünden gösterdi.

"Hmm," dedi Rüzgar uzun uzun. Eline diş aynasını aldı. "Bu bir ayna," diyerek tanıttı çocuğa aleti. "Dişlerindeki mikropları görmek için. Şimdi ağzını kocaman açar mısın? Bakayım ne kadar açabiliyorsun?"

Çocuk, ağzını kocaman açtı. Rüzgar, eline eldivenlerini taktı ve yüzüne renkli bir maske geçirdi. Çocuğun dişine elindeki aynayla baktı. "Korkulacak bir şey yok, sadece bakıyorum." dedi. Gözlerini kıstı. "Burada çok fazla mikrop var, Eymen." Başıyla koltuğu işaret etti. "Abla nasıl temizleyecek, anlatmamı ister misin?"

Eymen, kuşkulu gözlerle koltuğa ve oradaki aletlere baktığında Rüzgar, tebessüm etti. "Gel, göstereyim sana. Bak, bu fil hortumu." dedi, çocuğun ilgisini çekmek için. Gösterdiği şey suctiondu, hastanın ağzındaki tükürükleri emmesi için kullanıyorlardı ama çocuklara anlatırken hep başka tabirler buluyordu.

Eymen'in bakışları bu kez anguldurvaya kaydı. Rüzgar, onu eline alıp çalıştırdı ve tırnağına hafifçe değdirdi. "Bak," dedi. "Acıtmıyor." Tırnağına biraz daha değdirip güldü. "Gıdıklıyor sadece. Bununla senin dişlerini gıdıklayacağız."

KUTLU OLSUN (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now