48- Yeni Sınırlar

141K 8K 5.2K
                                    

Yüzüme bakan dört çift gözün şaşkınlığı, onlara hamile olduğumu söylediğim andan bu yana geçen süreyle doğru orantılı bir şekilde artıyordu. Hepsi, oturdukları yerde doğrulmuş ve favori kelimesini duyan köpekler gibi kulaklarını diklemişlerdi.

"Hamilesin?" diyerek tepki vermeyi başaran ilk isim, Emre oldu. Kafamı salladım. Hafsa, Can ve Buse'den hâlâ çıt çıkmamıştı.

Dün kitap okurken uyuyakaldığım koltukta can sıkıntısıyla otururken beni ilk arayan yine Emre olmuştu. Rüzgar'la ilgili Handan Hanım'a bilgi veren oydu ve tahminimce durum yoklaması yapmak için beni aramıştı. Ben de halihazırda sıkıntıdan patladığım için onları buraya çağırmıştım. Bunu yaparken de benimle aynı odada oturan Handan Hanım'dan kaş göz işaretleriyle teşvik almıştım.

Şaşırtıcı bir şekilde, gelmişlerdi. Emre'nin bu eve bir daha girmek istemeyeceğini düşünmüştüm ancak üstüne yük olan kimliğinden kurtulduktan sonra bu evdeki güzel anılarını anımsamış olmalıydı. İçeriye girdiği anda yüzünde samimi bir tebessüm oluşmuştu.

Hazır Emre ve Hafsa'yı çağırmışken Buse'yi aramamam ayıp olurdu. Zaten o kadar fazla sıkılıyordum ki başka yüzleri görmeye, onlarla konuşmaya ihtiyacım vardı. Çünkü dün uyuyakaldığım bu koltuktan Rüzgar beni kaldırmış, yatağa yatırmış ve gitmişti. Uyandığımda ortada yoktu. Canımın sıkılmasında bu durumun çok yüksek bir payı vardı.

Emre ve Hafsa, bu evde oluşumu pek yadırgamamışlardı ancak Buse ve Can, içeriye adım attıkları andan itibaren kafalarındaki soruları dile getirmekten çekinmemişlerdi. "Burası kimin evi? Senin burada ne işin var? Rüzgar nerede?" diyerek sıralamaya başladıkları soruları elimden geldiğince cevaplamıştım.

Rüzgar'ın yetimhanede büyüyen bir çocuk olduğunu biliyorlardı. İçimde yaptığım kısa bir muhakemenin ardından, Rüzgar'ın fırsat bulsa Handan Yıldırım'ın annesi olduğunu onlara anlatacağında karar kılmıştım. Belki de yanlış düşünüyordum. Belki de kendisinin anlatması gereken bu gerçeği benim anlatmış olmam hoşuna gitmeyecekti ama o burada değildi ve Buse ile Can'ın da kafası çok karışmıştı.

Tüm bu bilgileri sıraladıktan sonra "Ha bu arada," diyerek elimi karnıma yerleştirmiş ve havadan sudan bahsedermiş gibi bir edayla "Hamileyim ben." demiştim. İplerin koptuğu o andan sonra tekrardan tepkilerini görmek için yüzlerine odaklandığımda Buse'nin ağzının kocaman açıldığını gördüm.

"Sen ciddi misin?!" dedi coşkuyla, ayağa fırlayıp hemen yanıma geldi ve bana sarıldı. Kocamdan görmek istediğim tepkiyi Buse'den görüşüme takılmadım. Moralimi yüksek tutma işini öyle ciddiye alıyordum ki en kötü olayda bile pozitif, ufacık bir nokta bulmakta uzmanlaşmıştım.

"Oha," diyerek ağzından kaçırdı Hafsa. Buse'den ayrıldığımda bu kez o bana sarılmıştı. "Tebrik ederim, Allah sağlıkla kucağına almayı nasip etsin." dedi. Geri çekildiğinde içtenlikle gülümsüyordu. Bir an için durgunlaştım.

"Meltem?" dedi Hafsa, sorarcasına. Yüzünde bilmeden yanlış bir şey söylemiş biri gibi, mahcup bir ifade vardı. Gülümsemeye çalıştım. "Birkaç ay yatmam gerekiyor," dediğimde düşük tehlikem olduğunu anında anladı. Bu kez o durgunlaşmıştı. Aklının yıllar önce düşürdüğü bebeğine gittiğini anladım.

Hamile kaldığında henüz bir çocuktu. En fazla on altı yaşındaydı ve doğursa bile çocuğa bakım veremeyecekti muhtemelen. Ancak yine de üzülüyordu.

"Ben gerçekten Rüzgar'ın hızına yetişemiyorum artık." diyen Can'la ortamdaki ağır hava bir anda dağıldı. Can ise kaşlarını hafifçe çatmış, uzaklara dalmıştı. Buse, kafasını iki yana sallayıp güldüğünde dikkatini karısına verdi.

KUTLU OLSUN (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now