28- Ya Hep, Ya Hiç

149K 8.4K 6.9K
                                    

KÖFN - Bi' Tek Ben Anlarım

Gözlerimle akıp giden yolu takip ederken içimde tarif edemediğim bir heyecan vardı. Tanımadığım birinin düğününe gideceğim için bu kadar mutlu olmam anlamsız mıydı? Muhtemelen. Ama bunu Rüzgar'la yapacağım için mutlu olmayı hiç de saçma bulmuyordum. Onunla yaşamaya başladığımdan beri market haricinde dışarıya çıktığımız olmamıştı. Çok yoğun çalışıyordu, genellikle vakit ayıramıyordu ve hafta sonları geldiğinde de onu bir yerlere gitmek için darlamak istesem de kendimi tutuyordum.

Bakışlarımı yoldan çekerek sürücü koltuğundaki Rüzgar'a baktım. Hafiften çatılmış kaşlarıyla kırmızı ışığın yeşile dönmesini bekliyordu. Beyaz gömleği, siyah, kumaş pantolonu ve siyah ceketinin içinde nefes kesici görünüyordu. İkimiz de kendi nikâhımıza bu denli şık bir biçimde katılmamıştık, sadece kazak ve pantolon giyinmiştik.

Arkama yaslanırken elimi saçlarımdan geçirip sağ tarafa doğru attım. Bir an için Rüzgar'ın koyu kahvelerini üstümde hissettiğimde başımı yeniden ona çevirmiştim. Bakışlarını yakalayamadan önüne, yola döndü. Aklıma banyoda, fermuarımı çektikten sonra bana "Çok güzel olmuşsun," demesi geldiğinde genişçe gülümsedim.

Elbisemi çok sevmiştim. Toz pembe tonlarında, askılı, tiril tiril bir elbiseydi. Kazandığım parayı kendim için harcamanın getirdiği keyiften dolayı mı bilinmez, bu elbisenin içindeyken her şeyi yapabilecekmişim gibi geliyordu. Belki de Buse haklıydı. Ne kadar güzel olduğunu önce sen fark etmelisin, demişti bana. Kendimi şu anda güzel hissediyordum. Rüzgar da ufak iltifatıyla bunu bana tamamen hissettirmişti.

"Burası olması lazım."

Rüzgar'ın kendi kendine mırıldanmasıyla ona odaklandığımda kısık gözleriyle önündeki düğün salonuna bakıyordu. Yüzünden geçen o bezgin ifadeyi bir an için saklayamadığında güldüm. Emniyet kemerini çıkarırken başını bana çevirdi ve göz kırparak neye güldüğümü sorguladı.

Bunu göz kırparak yaptığı için bir anlığına aklımı kaybettim. Sonrasında sözcüklerimi kafamda toparlamış, kendimi açıklamıştım. "Yine takındın o huysuz ifadeni, ona gülüyorum."

Onun ardından ben de kemerimi çıkarırken dışarıya yorgun bir nefes bıraktı. "Düğünleri çok gereksiz buluyorum," dediğinde duraksadım. Onu yorgun haliyle gürültülü olacağını daha salona girmeden belli eden bir düğüne getirdiğim için kendimi suçlu hissetmiştim.

Bir anda dibime giren Rüzgar'la az önce ne düşündüğümü, ne hissettiğimi unutarak ona bakakaldım. Eli, emniyet kemerinin üstündeki elime kapanırken yüzü de biraz ötemdeydi. Göz göze geldiğimizde ona irkilmiş bir şekilde bakmış olmalıydım ki kendini açıkladı.

"Emniyet kemerin," dedi. "Açamadığını görünce..."

"Açamıyorum değil, henüz açmayı denemedim."

"Ha," diye mırıldandı kısaca. Elini elimin üstünden çekerek benden uzaklaştı ama bakışlarını üstümden çekmedi. "Neyi bekliyorsun?"

"Düşüncelere dalmışım." Emniyet kemerini çözüp arabanın kapısını açtığımda Rüzgar da kendi tarafından inmişti. Çıplak bacaklarıma çarpan soğuk havayla titreyerek çenemi sıktım. Rüzgar'ın bedeni çok geçmeden yanımda dikildiğinde elini sırtıma yerleştirmiş, beni yürümem için hafifçe itmişti. Adımlarına ayak uydururken aynı zamanda ayağımdaki topuklulara da ayak uydurmaya çalışıyordum. Neyse ki Rüzgar çok hızlı yürümüyordu da işleri benim için zorlaştırmıyordu.

KUTLU OLSUN (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now